Selam Millet.
Evet geri döndüm… Ara verdiğim (yaklaşık bi sene kadar ara verdiğim :D) Mısır hatıralarına devam edeceğim evet. Hatırladığım, ve notlarımdan çıkarabildiğim kadarıyla. Mısıra geçen sene Ocak’ta gitmişiz, ay olmuş Aralık… Eee vakti gelmiş.
Ama ondan önce bir ara nağme gireceğim izninizle…
Ufak bir güncelleme yapayım.
Son zamanlarda herkes neden blog yazmıyorsun diye sordu bana.
Bazen yazacak bir şey yok dedim, halbuki bugün düşündüm ne çok şey varmış.
Belki Finlandiya’dan bile çok şey yaşamışım son 1 senedir… Düşündükçe aklıma geldi.
Şubat bütün bu güzel şeylerin başlangıcı oldu.
1 Şubat’ta Tübitak’ta işe başladım.
İlerleyen günlerde canımdan çok sevdiğim 4 arkadaşımla bitirme projesinde gayet güzel devam ederken Sanayi Bakanlığı’ndan 100 milyar hibe kazandığımızı öğrendim.
Yurtdışı başvurularımın en azından birinin kabul edileceğinden neredeyse emindim.
İşe girdiğim için kendimle gurur duyuyordum, “Tübitak’ta çalışıyorum” demenin müthiş bir hazzı vardı.
Kazandığımız hibeyle şirket kurduk. Evet kendi şirketimizi kurmuştuk.
YASİS: Yiğit – Aykut – (Saygın veya Semih :D) – Ilgaz – (Saygın veya Semih :D)
İkinci dönem asistanlığa devam ettim, bu sefer elektronikçilerin labına asistan oldum.
Şirket devam ederken Kosgeb ilk girişim desteğine de başvurduk.
Üstüne 40 milyar da KOSGEB’den para alacaktık.
Hacettepe’de ofisimizi ayarlamıştık.
Kendime yeni bir bağlama aldım, ve hayatımda kendime aldığım bir şeyi bu kadar sevdiğimi hatırlamıyorum.
Sonra ne mi oldu?
Bu film baştan sona geriye sarıldı…
Hem en iyi arkadaşımı, hem şirketi kaybettim.
Şirket yüzünden Brown Üniversitesi’nde 3 aylık staj fırsatını kaçırdım.
Mezun oldum, mezun olduğum gün arkadaşlarımdan bir çoğuyla şirketti vs. derken koptuğumu anladım..
Bütün başvurularımdan red aldım,
Anca zaten garanti gözüken Bilkent’e girebildim.
Yaa sevgili blog, meğer ne çok şey olmuş.
Sanırım hayatımda son 22 yıldır en güzel günlerimi yaşadığım, en mutlu olduğum dönem olduğu için böyle alenen yazmak istemedim. Belki bozulur diye korktum.
Belki yazdığım bir şey yanlış anlaşılır diye de yazmadım, hatta bütün Finlandiya anılarımı blogdan kaldırdım. Evet bütün fotoğraflarım, videolarım gitti. Yazıların bir kısmı bende duruyor zaten, diğerlerini kaldırdığıma ise pişman olmadım, çünkü değecek bir amaç uğruna kaldırdım eski yazdıklarımı. Ne kadar açık olduğumu, gizlim saklım olmadığını o zamanlar farketmemişim. Kimi insanları incitebileceğini düşünememişim. Belki ilerde Erasmus Günlükleri adı altında kitap yaparım =P =)))
Neyse, daha da sıkıcılaşmadan sizlere hayatımın en güzel günlerinin başlangıcını anlatayım.
Yukarıda yazdıklarımı unutun ve baştan başlayalım…
Tübitak’a mı gitsem, staj yaptığım yere mi gitsem derken Tübitak’ta işe başladım. Önceleri yazın staj yaparken benden sorumlu mühendis olan Sertan Abi’nin kalan işlerini tamamladım. zevkli gidiyordu.
Çağlar abi vardı bir yanda, hala tepkilerine hayran kaldığım, örnek aldığım. Hakan Abi vardı, bölüm şefi olmasına rağmen “Şunu bana da anlat” diyebilecek kadar işbirlikçi, motoruyla, uzun saçlarıyla mühendis görüntüsünden uzak olan.
Sonra kübik arkadaşlarım Narin ve Hilal… Herkese abi abla derken, isimleriyle hitap edebildiğim, Narin, Hilal diye seslenebildiğim tek insanlar =) Onlar da ablam oldu benim, Narin ne zaman bir derdim olsa dinledi. Hilal hep objektif yorumlarıyla bazı şeyleri net görmemde yardımcı oldu. Serdar Abi ne zaman canım sıkkın olsa “Gel bi terasa gidelim” diyecek kadar yakın oldu bana. İşimden de memnundum. Hakan Abi çok yoğun olsa da, birçok şeyi kendi başıma yapmak öğrenmek zorunda kalsam da Tübitak bana çok şey kattı. Özellikle belki ablam olsa bu kadar rahat olabileceğim, herşeyimi konuşabileceğim Narin gibi bir insanı tanıdım.
Sonra tek tek başvurularımı reddeden mailler geldi bana:
Dear Hasan Saygin Arkan,
Thank you for applying to the Computer Science Ph.D. Program at Stanford (ohaa Stanforda mı başvurdun elbet reddedilirsin len demeyin, “yaptım oldu” diyecektim, olmadı :D) University. The Ph.D. Admissions Committee has reviewed your application and we are sorry to inform you that the committee did not recommend you for admission. The number of applicants far exceeds the number of those we can admit, which makes the admissions process a difficult and painstaking one. As a result, many strong candidates must be turned down.
We wish you every success in satisfying your educational and career goals.Sincerely yours,
Graduate Admissions
Computer Science Department
Stanford University
—————————————————————–
Dear HASAN SAYGIN ARKAN,
Your application for graduate study in the Computer Science and Engineering (CSE) program majoring in Computer Science, at the University of California, San Diego has been carefully reviewed. We regret to inform you that you have not been selected for admission.
A number of factors are considered in evaluating each applicant. Please be aware that UCSD receives a very large number of applications and many excellent candidates could not be offered admission. Unfortunately, we are only able to extend offers to a limited number of qualified applicants.
Thank you for your interest in the University of California, San Diego. An official letter has been posted on the application status page of your UCSD application at https://graduateapp.ucsd.edu. I wish you the best in all your endeavors.
Sincerely,
Kim E. Barrett
Dean of Graduate Studies
Office of Graduate Studies
University of California, San Diego
——————————————————-
Dear Mr. Arkan:
Your application for graduate study in the Department of Computer Science at the University of Illinois at Urbana-Champaign has been carefully considered by our Graduate Admissions Committee. I regret to inform you that the committee is not recommending you for admission. Due to space limitations and a very large number of exceptional applicants, we are unfortunately unable to recommend many well-qualified (Bana diyor 🙂 ) students for the program. Therefore, I hope that this decision will not discourage you from pursuing your career goals in general. (Yok Allah’a şükür, yolumuzda ilerliyoruz)
Please note that the department policy is not to communicate the individual reasons for its decision.
We appreciate your interest in our program and all of your efforts in preparing an application. Together with the rest of the department, I sincerely wish you the best of luck in your future endeavors.
Sincerely,
Roy Campbell
Sohaib and Sara Abbasi Professor
Director of Graduate Admissions and Advancement
——————————————————————-
Dear Mr. arkan:
Thank you for applying to graduate study at UCLA. We regret to inform you that you were not admitted.
As you may be aware, UCLA receives many more applications than there are student places available. As in your case, each of these applications is carefully reviewed by departmental faculty committees. In this extremely competitive environment, many talented and promising students are not recommended for admission by these committees.
We understand that this decision is a disappointment. Should you wish to address specific issues regarding your application, please contact the graduate program to which you applied.
Please accept my best wishes for success in all of your future endeavors.
Sincerely,Ross Shideler
Associate Dean
Brown’dan gelen mesaj da buna benzer bir şey işte.
Herkes ama herkes seni almayacaklarsa kimi alacaklar demişti. Gidebilecek olmanın heyecanı içindeydim. Hatta öyle ki burada daha önce bahsettiğim futureme adlı siteden kendime mail atmıştım. Aha geçen haftalarda o da geldi:
Dear FutureMe,
Evet Sevgili GelecekBen 🙂Bu aralar Amerika’da olmalısın. Ya da Avrupa’da…
Çünkü bir sene önce bugün ne yaptın biliyo musun? 10 Ekim Cumartesi gecesi evde, kitabını bitirdin ve artık bundan sonra bi saniyeni bile boşa harcamamaya karar vererek deli gibi GRE çalıştın, Toefl sınavlarını çözmeye (nihayet!) başladın ve senior project için paperları okuyordun.
Arama motorunu yapabilecek misiniz aslına ben bile bilmiyorum, daha hiçbişeye başlamadık, Cevdet Hoca biraz meşgul bir insan inşalla halledebiliriz.
Geçen sene bu gün ayrıca java labında javaya başladığınız gündü. (Nalet Robo!). Öprencilerimi çok seviyorum, müthiş ya asistan olmak. Öğretme aşkı ile yanıp tutuşuyorum þu sıralar 🙂 Yardımcı olduğum, sabırlı olduğum ve bol not verdiğim için olsa gerek sanırsam onlar da beni seviyorlar 🙂
Unutma ki amacın gezmek görmek, ama bi yandan da mastera devam. İnek olma sakın, kendini zaten yeterince ıspatladın, gez gör aynı zamanda, vaktini güzel deðerlendir.
Penfriendlerine de yeterince vakit ayýr. En önemlisi : aile, bol bol ara tamam mı?
Ben gene bunaldığım, sıkıldığım bir ara sana yazarım 😉Görüşmek üzere, esen kal..
Eh okuyunca tabi biraz garip olmadım değil. Neyse, “Macera Dolu Amerika” defteri orada kapandı.
Sonra Ilgaz çıktı geldi bi gün, Sanayi Bakanlığı’ndan 100 milyar hibe kazandık dedi. Ne hibesi, ne bakanlığı dedik. Hepimiz allak bullak olmuştuk. Ben de başvuru sonuçlarıma üzülmeyi bıraktım bi süre. Kendi şirketimiz olacaktı. Kafamda bi ton proje oluştu, hepsini hayata geçirecektik. Ofisim olacaktı, kendi masam kendi şirketim, iş görüşmelerim vs.
Heyecanlanıp Hakan Abi’ye de açtım durumu, böyle böyle, ben yazdan sonra devam edemeyebilirim dedim. Erken olduğunun farkındaydım, ama kaybedecek bir şeyimiz yoktu. Yani benim Tübitak’tan ayrılmam, diğerlerinin başka iş başvurularını kaçırması haricinde. Nitekim Tübitak’ta benim çalıştığım kısımda boş full time pozisyon vardı, ama ben böyle deyince yerime bakşasını aldılar elbet.
Sonra hayattan en ağır tokadı yedim. Bir insana koşulsuz güvenmemek gerekiyormuş onu öğrendim. En iyi arkadaşım dediğim insan, 4 yıldır meğer bana gözümün içine baka baka yalan söylemiş. Dahası bizim ona fırsat vermemize rağmen yalan söylemeyi sürdürmesi, hala inkar etmesi inanılır gibi değildi. Sonuçta detaya inmeden söyleyeyim: şirket işi yattı. 140 Milyar gitti. Ilgaz seni daha da rencide etmek istemiyorum ama hala koyuyo düşündükçe… Öte yandan da düşünüyorum, yalanlar üzerine kurulu bir ortaklık olacakmış bizimkisi.
Tabi bu arada Brown Üniversitesi’nden Uğur Hoca’nın “gel burada master yap, masraflarını da ben karşılayayım” teklifini, bizim şirketimiz var hoca, heey hey diyerek elimin tersiyle iteledim. Tübitakta full time olanağını kaçırdım.
Sonra ne mi oldu? Film tekrar ileri sardı. Dibe düştüm dediğim anda tepeye çıktım birden.
Tübitak’ta başka bir iş paketinde başka bir pozisyon açıldı. Görüntü işlemecilerin, 10 tane Elektronikçinin olduğu, bilgisayarcıya ihtiyaç duydukları bir paket. Mülakata girdim, geçtim aldılar.
Mastera başladım, şimdilik zor ve ağır devam ediyor, ama fena değil. Ata abinin gazına gelerek 3 ders aldım, bakalım sonu nasıl bitecek… =/
İşe tam zamanlı başlayınca da cumartesileri aldığım 8 saati telafi etmeye gidiyorum şu anda.
İşyerimdeki masama bir adet minik akvaryum aldım =)) içinde de 9 balık vardı ama birini maalesef bu sabah kaybettim. Hasta oldu Molly’ciklerim, bir şey yapamadım. Binbir yol denedim, ama olmadı işte. Diğer 2 siyah molly’m de hasta. Ama Ay Molly’ler ve Lepisteslerimde bir şey yok… İnşallah onlara da bulaşmaz.
Bundan sonra daha sık yazacağım sevgili blogcuğum söz. Hatta Mısır yazılarımın 4.sünü bitirdim bile, fotoğrafları da ekleyip en kısa zamanda koyacağım.
Yani özetle, özet olarak başladığım bu yazıyı yazdığım şu dakika (aman nazar değmesin tahtaya vurun) şimdilik her şey çok güzel gidiyor. İş hayatı okuldan sıkıcı, akşam okul için ders çalışmak ondan sıkıcı, ama hayat güzel =)
Haaaa unutmadan! Kredi çekip kendi paramla araba aldım =) 2010 model, Opel Astra Classic III. Müthiş bir duygu, uçarak gidiyorum sabahları. Yanlış anlamayın, arabayla uçarak gitmiyorum, evden arabaya kadar koşa koşa iniyorum merdivenleri. Sonra oturup o yeni kokusunu içime çekiyorum. “Yeni kokusu” – ne kadar hoş bir şey değil mi =)
ve bir de bağlama grubu kurduk 4 arkadaş. Yeni bağlamamı da anlatırım bi ara uzun uzun ama şimdi gidip ders çalışmam lazım.
Bundan sonra yazacak çok konum var. Şu şekilde etiketlemeyi planlıyorum.
Balıklarım, Tübitak, Master, Projelerim, Gezilerim (yenileri olursa elbet), Arabam, ve ben.
Yine, yeni yeniden…
Esen kalın