Sabah kalkıyorum. Her sabahki ritüel aynı. Çayımı demleyen annem alt kattan “Saygıın” diye bağırınca otomatik hareketler silsilesinin birinci adımını atıyorum. Sıcak yataktan kalkmak zor. Annem her sabah “Saygııın” diye bağırıyor, ben de her sabah istisnasız “Tamaaaam” dedikten sonra aşağı iniyorum. Çayımı koyarken elim kumandaya uzanıyor. Kanal D’de sabah haberleri var. Her sabah o çok konuşan adam sunuyor haberleri. Geçenlerde Van için düzenlenen yardım kampanyasında da vardı, orada da durmadı çenesi. Adını bilmiyorum, adını merak da etmemiştim şunları yazana kadar.
Sabah haberlerinde çok konuşan o adam hep kötü haberleri anlatıyor. Gerçi şimdi düşünüyorum da, akşam haberlerini sunanlar da hep kötü haberleri anlatıyorlar. Bu ülke Kötü-Haberler-Ülkesi. İyi insanlar, iyi olaylar pek de çıkmıyor akşam haberlerinde. Sabahları çoğunlukla insanlar e-posta atıp güzel haberler verin yazıyorlar. Son derece uykucu bir insan olan ben 8:30’da kalkıyorum, her sabah belki de biraz daha erken kalksam başta güzel haberler vermiştir diyorum. Ama hiç kalkamıyorum. Bazen kahvaltıyı bile esgeçen bendenizin güzel haber dinleyebilmek için – o da varsa ! – erken kalkması pek de olası bir teori değil. İç karartan haberleri kapatıp kahvaltımın son dakikalarını En Son Babalar Duyar’ın bir iki dakikasıyla harcıyorum.
Sonra aslında her sabah erken kalksam da egzersiz hareketlerimi yapsam diyorum. Sabah ısınma hareketleri yapanlar güne daha zinde başlıyorlarmış. Bir de bir elma yemek dişin fırçalamaktan bile daha faydalıymış aslında sabahları. Ama bu tabi konuyla alakasız. Yarın yine erken kalkmaya karar verip, bir de elma yemeye karar verip yine kalkmıyorum, yine elma da yemiyorum. Kalkmadığım gibi kahvaltıyı çabuk yaparsam üzerimi hızlıca değiştirip, telefonumu 5 dakikaya kurup henüz soğumamış yatağıma kıvrılıyorum. Yastığıma yine üç beş saç teli dökülmüş. Aslında stresin, biraz da uykusuzluğun saç dökülmemi acayip arttırdığının farkındayım. Fakat elimden gelen bir şey yok. Son 2 aydır olduğu gibi bioxcin kullanmaya devam edeyim diyerek 5 dakikalık uykuma dalıyorum. İnanmazsın, bazen rüya bile görüyorum o 5 dakikada. Kendime şaşıyorum 🙂 Uyumayı dünyadaki her şeyden çok seviyorum. Ama sabah uykusunu. Erken de yatsam, geç de yatsam sabah uyumayı acayip seviyorum. Haftasonları bazen erken kalkmak zorunda kalırsam, kahvaltımı yapar tekrar yatarım.
Merdivenleri her zaman hızlı inerim ben. Koşarak. Çıkarken de öyle. Annem de her zaman korkar, düşüp bir yerini kıracaksın diye. Merdivenleri yine zevkle koşarak iniyorum. Arabayı çalıştırmak çok eğlenceli benim için. Anahtarı takıp aynı şeyleri aynı sırayla yapıyorum. O titreme, motor sesi keyifli geliyor. Sanki günaydın der gibi. Yeni bir güne başlıyoruz Saygın Paşa diyor benim düldül. Kredisi az kaldı. Yeni bir gün, aslında dünkünün aynı ama yeni işte.
Anahtarı çalıştırır çalıştırmaz, el frenini indiriyorum. Sonra sol aynayı kontrol ederken sağ elimle kemerimi çekiyorum. Güneşli ise sokağın sonunda farkediyorum gözlerimi yakan ışıltıyı. Güneşliği pek indirmiyorum. Güneşi seviyorum. Eskiden içim sıkılınca gözlerimden yaş gelene kadar açar gözlerimi güneşe bakardım. Sanki içime ılık bir şeyler akıyormuş gibi… O yüzden en fazla güneş gözlüğümü takabiliyorum. TRT Türkü’de dişe dokunur, arabanın içinde bağıra bağıra söylenecek bir türküm yoksa CD’mi takıyorum. Çiftliği geçerken yine Gizemle karşılaşır mıyız acaba, yine beni arabada türkü söylerken, oynarken garip haller içinde görür mü diye düşünüyorum, ama o günden sonra hiç karşılaşmadık. Araba sürerken sallanmak, ışığa doğru yaklaşırken hoplayarak tempo tutmak, en büyük keyfim. Al yanak allanıyor 🙂 Ya da Denizli’nin Horozları. Söylüyorum, önümdeki dikiz aynasından bakan teyze ne düşünüyordur diyorum ama aldırmıyorum. Ah Giresun Kayiklari, hep geliyor açıktan
Kimi zaman da hüzünlü türküler açıyorum. İnsan hüzünlü olduğu zaman mı hüzünlü türküler dinler? Yoksa böyle türküler dinlediği için mi hüzünlenir? Bence ikisi de.
Şu sıralar Şevval Sam’dan Sirlarumi Söyledum favorilerimden. Şu dizesi de en sevdiğim :
Ben yazarken ağladum, okurken da sen ağla.
Kadın o kadar güzel söylüyo ki kafamda yazmasını yarı bağlamış, gözünden iki damla yaş süzülen bir köylü kızı canlanıyo. İçten, samimi.
Sabah Güneşi sidikliye vurur derler, yok öyle bişey. Sabah güneşi güzeldir.
2 Comments