Kanada III – İlk İzlenimler

İlk gün Çağlar Abim bizi havalanından aldı. Tabi Çağlar Abimin Türkiye’ye götürülecek iki adet bavulu, bizim bavullar, el çantaları vs. derken bagajda pek yer kalmadı =) Tıkış tıkış sığdırabildik çantaları, hatta bir büyük bavulu kucağımıza alarak Ontario’nun Kitchener bölgesine doğru yola koyulduk.

İlk dikkatimi çeken yollarda hiç döküntü araba yoktu. Zaten arabalar müthiş derecede ucuz olduğu için böyle arabalara rağbet eden de yoktur zannediyorum. Çok süper lüks arabalar bile 15.000 dolar civarı. Çağlar abimin Corolla’sı 7000 dolar. İnsanın inanası gelmiyo değil mi? Bir tane Audi alıp götürsem mi  buradan diye ciddi ciddi düşündüm bir ara. Yabancı plaka ile getirip, 6 ayda bir yurtdışına çıkıp girmek gerekiyormuş.

Nolucak ki gireriz =) Arada bi Bulgaristan yapmış oluruz işte 🙂

Neyse yolları izleye izleye Kitchener’a geldik, Çağlar abimin bir arkadaşının evinin anahtarını alıp tekrar yola koyulduk.

Evin biraz biraz pis olacağını zaten tahmin ediyorduk, açıkçası benim beklediğimden iyiydi =) Markete gidip alışveriş yapıp, yiyecek içecekle beraber temizlik malzemelerini de aldıktan sonra hemen işe koyulduk. Daha doğrusu teyzem koyuldu =) ben de etrafı filan bir sildim süpürdüm. Bizim iki dobi Seçgin ve Alper oyun oynamaya muhabbete devam ettiler.

İlk akşam yerleşme, dinlenme, yemek vs. ile geçti. Daha çok ikinci güne hazırlık yaptık diyelim.

Bu arada etrafı gezdik elbet, yolları biraz dolambaçlı hale getirip malikaneleri, müstakil evleri gördük. Waterloo Üniversitesi’nden geçtik (bizim kuzen oradan mezun). Üniversite’nin nizamiyesi girişi gibi şeyler yok. Sağda solda binalar var, Çağlar Abim söylemese anlaması zor olabilirdi. Sonra düşündük de, bizde neden yasak / problemli üniversite girişleri? Mesela ODTÜ? çünkü haftasonu insanlar, aileleriyle çocuklarıyla gelebiliyorlar, yeşillik, park bahçe muhabbet.. Ortam güzel, atletli kız kesen amcalar yok.. Burda da öyle bi yere ihtiyaç yok çünkü, her yer yemyeşil, her yer park bahçe.

İnsanı boğan koca koca apartmanlar yok burada, her yer tek katlı iki üç katlı müstakil ev. Bütün her yer böyle. Toronto’nun merkezi gökdelenlerle doluymuş, onu da ilerleyen günlerde göreceğiz.

Bir başka dikkatimi çeken şey de trafik lambaları. Trafik lambaları bizimki gibi değil. Yani bir kavşağa geldiğinde durunca trafik lambası hemen arabanın yanında olur, kafanı camdan uzatır yukarı bakar görmeye çalışırsın ya, öyle değil işte. Trafik lambası yolun karşı tarafında. Gideceğin yolda. Araba kullanırken (evet araba da kullandım burda) bir başka garipsediğim olay da buydu.

Yol boyunca keşke bağlamam olsaydı deyip durmuştum. Eve bi geldik baktım bir köşede bağlama var 😀 Sağlaklar için olduğundan emin olduğum halde yine de sevindim.. Akşama bir iki tıngırdattım, ters olduğu için üst telden çaldık elbet.

Eşyaları yerleştirdik, ve kendimi Kanada rüyasına bıraktım…

Ertesi gün biraz daha hareketlendik.

Geçen sene diğer teyzemler gelmişti Çağlar Abime. Bir senedir Kanada’daki “Bir Milyoncu” dükkanını dinlediğimiz için, e haliyle merak eder olmuştuk. Zaten mangal & piknik için alışveriş yapacaktık, gitmişken bizim Bir Milyoncu olarak nitelediğimiz “Dollarama” mağazasını da gezmiş olduk. İçeride her şey 1 dolar, ve inanılmaz şeyler var. Teyzemle dalga geçmeye hazırlanmışken ben bile kendimi kaptırdım 🙂 Wallmart’ın da olduğu daha büyük bir alışveriş merkezine gittik. Belma Teyzem gezerken, bizim iki yakışıklı da dolaşırken katlanan piknik sandalyesi, kömür, vs. filan aldık. Esas mangal ertesi gündü.  Şelaleyi gördükten sonra göl kenarında mangal keyfi yapacaktık. Bugün ufak mini bir park gezmesiydi sadece.

Waterloo civarında, üniversite yakınındaki kocaman parklardan birine gittik. Önce bizim çocukluğumuzun efsane oyunu olan Gizli Hedef’e sardırdık. Seçgin daha okuma yazma bilmezken, Alper ile ben küçücükken, 4 ümüz bu oyunu oynardık hep. Çağlar abim de hep birinci olurdu. Risk’i biliyorsanız o oyunun aynısıydı, Türkçesiydi işte. Seçgin her seferinde aynı şeyi yapardı :

-Kuzey Amerika neresi? Valla görevim değil.

-Peki Afrika neresi? Öylesine soruyorum aslında saldırmıcam da (!)

Biz Alperle birbirimizi yerken Çağlar Abim Seçgin’i gaza getirirdi de her seferinde oyunu kazanırdı. Bu sefer de öyle oldu, yani bi şekilde Çağlar Abim kazandı oyunu. Haritada gördüğünüz kırmızı noktalar Çağlar abim maalesef.

Yukarda Çağlar Abim, zafer edasında. Bu arada tişörtsüz olmasını elbette yadırgamıyoruz, çünkü insanlar caddelerde sokaklarda böyle dolaşıyorlar. Aşağıda da bizim mızıkçılar “aha ben de yaptım ben de yaptım derlerken”

Bu arada piknikğe gelmeden önce fotoğraf makinası aldım. Canon PowerShots ELPH100. BestBuy’da indirime girmiş, elime alır almaz çok sevdim.

Bütün Kanada gezim boyunca fotoğrafları bu makine ile çektim. Çok da sevdim. Ucuz olması ayrı bi neşe

kattı elbet. Bir sürü de video kaydettik, onlar da ilerleyen günlerde artıkın =) Bu yazıda pek fotoğrafım yok çünkü genelde fotoları ben çektim.

Dönelim pikniğimize…

Sonrasında geniş futbol sahasında yine çocukluğumuzu yadettik. Bu sefer daracık odanın içinde top yaptığımız çoraplarla Japon Kale oynamadık, ama 2‘şerden, 3 korner bi penaltı maç yaptık.

Seçgin – Alper
Çağlar – Saygın

Alper kesilince (valla ben de nefes nefese kaldım 10 dk daha devam etseydik düşüp bayılacaktım heralde) maçı aldık ama gayet çekişmeli oldu oyun. Hatta Seçgin’in önünü alamadık, kendini Şampiyonlar Ligi’nde Fener’in şikeli maçlarından birinde zannederek Çağlar Abimin ayağına doğru kayınca hafif bir sakatlık, bir gerginlik oldu. Sonuçta Saygın & Çağlar ikilisi maçı kaptı.

Bu arada ben bir kere daha anladım ki bel fıtığı filan kalmamış bende 😀

Dönüşte biraz daha etrafı turlayarak eve döndük, bu sırada etraftaki evlerin birer fotoğrafını çektim.

Aşağıdaki resim biraz lükse kaçsa da, genellikle evler buna benzer şekilde. Yanında garajı, önünde çocuklar için basket potası, çimler biçilmiş (kışın karlar kürenmiş) şekilde. Bu arada çim biçmek de zorunluymuş, kar küremek de. Küremeyenin devlet baba kulağını çekiyormuş.

Günün yorgunluğu ve bir sonraki gün Niagara Falls’a gidecek olmanın, facebook profili için şelale ile fotoğraf çekilecek olmanın heyecanı içinde uyuyakaldık 🙂 Tabi Çağlar Abime getirdiğimiz bissürü ama bissürü kuruyemişin tadına bakmayı da ihmal etmedik.

O zaman yazıyı da komiğimsi bir Niagara şakası ile kapatalım:

“The difference between Niagara and Viagra is that Niagara Falls”

Leave a Reply

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.