Mutluluğu Aramak

Hepimiz aslında Mutluluk’u aramak için çıkıyoruz yola. Tablonun başından sonuna dek. Önce ufak adımlarla ilerliyoruz, elimizi uzatsak tutacak kadar yakın oluyoruz Mutluluk’a. Bazen yetişiyoruz, aynı yolda yanyana ilerliyoruz. Çerçevenin sonuna gelsek arkasından dolanıyoruz elele. Mutluluk bize bakıp gülümsüyor.

Bu yolda önce bizi biz yapan, Mutluluk ile eşdeğer kılan özellikler kazanıyoruz. Keyifleniyoruz. Yorulmuyoruz hiç. Güvendeyiz, kapkara bulutlar yok görünürde. Yol yemyeşil, alabildiğine ağaçlık. Kulağımızı gıdıklayan akşamüstü yeni çıkmış rüzgar, kuş seslerine karışıyor. Ağzımızdaki ıslık tek melodimiz. Ayak seslerimiz belirli bir ritm içinde. Doğa ile müzik içiçe.
Her güzel şeyin sonunda olması gereken bir Ama giriyor hikayeye bu noktada.
“Ama” yol uzadıkça artık yönlendiriyor bizi. Farkında olamıyoruz. Biz dönemeçleri dönmesek bile ayağımızın altındaki yol değişiyor. Farkedemiyoruz. Başta düşe kalka ilerlediğimiz, ama yüzümüzden hiç düşmeyen gülümsemeyle yürüdüğümüz yolda hiç soluklanmadan koşmaya başlıyoruz. Kan ter içinde, hiçbir zaman dur durak dinlemeden, Mutluluk’u aradığımız bu yolda aslında onun çığlıklarını hiç duymadan geride bırakarak koşuyoruz. Ardımıza bakmıyoruz bile. Mutluluk’u yapayalnız bırakıp, gözyaşlarına aldırmadan kendi gözyaşlarımıza koşuyoruz aslında.

Yola neden çıkmıştık, yolun neresindeydik, nasıl oldu da birdenbire böylesine değiştik, düşünmüyoruz.
Mutluluk çok gerilerde kalmışken, biz kara bulutlarla kaplı çakıl taşlı yolda dizlerimizi kanatarak koşmaya devam ediyoruz. Az ileride Zafer’i görüyoruz, Hırs’ı görüyoruz. Nefesimiz kesilerek uzanmaya, tenine dokunmaya çalıştığımız anda bir hologram misali kayboluyor her biri. Sabrımız bizi yerden tutup kaldırıyor ama nafile. Yağan yağmurdan önümüzü göremezken, kendimizi düşünmeyi de unutuyoruz.

biraz Vicdan’ı olanlar, biraz Sağduyusu bulunanlar hep ileri bakmak yerine dönüp bakabiliyorlar geriye. Aslında yemyeşil ağaçlarla, kuş cıvıltılarıyla dolu yola dönmek bir o kadar zor. Ellerini, dizlerini kanatan yokuştan geri inerken, yuvarlanmamak ne mümkün ! Çok azımız o cesareti gösterip inmeye cesaret edebiliyor. İndikçe Ümit doluyor insanın içine, eski günlere dair bir Ümit, Özlem. Kollarına dayanak oluyor bu ikisi.

Çok azımız inmeye cesaret ediyor, inenlerimizden de çok azımız aradığını bulabiliyor.
Yolun başında yalnız bıraktığımız o Mutluluk’u yıpranmış, yaşlanmış bulmak daha da yaralıyor bizi. Bıraktığımız o eski Mutluluk’u arıyoruz ama o yok artık. Çok uzun zaman önce bıraktığımız, değişmiş, hırçınlaşmış biri bekliyor bizi.

Yolun bu noktasında, ne geriye dönebiliyoruz, ne de ileri gidebiliyoruz.

car trip

3 Comments

  1. Biz, bizim gibi vicdan sahibi ve çok düşünen kişiler, hatayı nerde yaparlarız biliyor musun Saygın’ım? Yolun her köşe başına, koca koca “Ama”lar bırakırız, da hayatta geri vites olabileceğine ihtimal vermeyiz. Belki de en fazla bu zorlama hareketimiz yüzünden bir gözümüz arkada, diğeri ilerde “bodoslama” kat ederiz, içimize pişmanlıklar düştüğünde, gittiğimiz yolları.
    Bazen tek gereken sınırsız bir gökyüzü kurabilmek tepemize; -ama-sız, kuralsız, zorlamasız, her şey imkanlı deyip de yalnız içimizden geleni yapıp, sonuçlarını umursamamak…

    En büyük mutluluk kendinden memnun olmak, olabilmek ;))

  2. Halukcum, zaten öyle bir gökyüzü kurabilsek sonumuzu düşünmeden kahraman olabileceğimiz, sonuçlarını umursamasak bütün bu yazılara da gerek kalmaz.

    Ben de kendime zaman zaman bunları hatırlatayım, kendimden mutlu olayım didiydim =)

Leave a Reply

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.