Ben Saygın, 23 yaşındayım. Bilgisayar Mühendisiyim.
Yarışmacı arkadaşlara başarılar diliyorum.
Bir zamanlar penfriendlerim vardı. Onlara kendimi anlatmakta da zorlanırdım hep.
Ben Kimim? Bir çok konuda kendimi tanımlamakta zorlanıyorum aslında.
Couchsurfing sitesine üye olurken de aynı fikir vardı kafamda. Ya da kendi web sayfamı tasarlarken. About Me kısmına ne yazsam çok düşündüm.
Babam hep derdi ki, seni sen değil, başkaları anlatsın.
Seni tanıyan insanlar senden bahsetsin.
Fikrimce bu da olası değil, çünkü insanlar seni tanımalarına izin verdiğin kadarıyla seni anlatabilir. Herkese kendini başka tanıtıyorsan hele, bambaşka tanımlar çıkabilir ortaya.
Ben kimim sorusuna bir sürü sıfatla karşılık verebilirim. Kodcu diyebililirim mesela. Coder kelimesini Türkçe’ye çevirince ne kadar komik oluyo 🙂 Kotçu değil, Koder değil, Kodcu olur anca. Kod yazan kimse. Ama elbette hepsi bu değil. Ana sayfama şunları koydum:
Coder…
Traveler…
Musician…
Writer…
Passionate…
Dutiful…
Odd…
Mindful…
Aslında bunların hiçbiri değilim ben. Coder? Henüz bir yazılım geliştirici diyemiyorum kendime. Bugünkü Facebook Coding Exam, zati çok olmayan güvenimi biraz daha azalttı. Kendime Developer/Geliştirici diyebilmem için epey zaman geçmesi lazım. Şu anda Ziya Abinin padavanıyım 🙂 Ama öğreniyorum zamanla.
Gezgin? O da yılda bire düştü. Hey gidi hey, 3-5 euroya bulduğumuz biletlerle sürünerek 12 günde 6-7 ülke gezdiğimiz oldu bizim. Mısır’ın altını üstüne getirip üzerine bir kitaplık anıyla dönmemiz, binlerce fotoğraf çekmemiz… O günler Gezgin sıfatımdaki doruk noktamdı. Nitekim geride kaldı.
Müzisyen? Aslında buraya yazmak bile utanç. Bağlama çalıyorum desem dahi henüz yolun hakkaten çok başındayım. 7 sene olmuş. Duyduğum her şeyi çalabiliyorum, ama hala bir Kaytağı çalmışlığım yok. Hakkını vererek… Bazen bir şeyler tıngırdatırken durup şaşırıyorum. Bunu nasıl oldu da hemen çıkarabildim, kafamda o gün olup bitenler varken parmaklarım nasıl kendi kendine devam ediyor şaşırıp kalıyorum. Kulak, denen bir şeyin varlığını her çalışımda yeniden keşfediyorum. Ama müzisyen olmaktan çok uzağım. Bağlamacı da değilim nitekim…
Yazar, belki bu olabilir. Yazmayı seviyorum. Aslında cesaret edebilsem Erasmus hatıralarımı bi kitapta toplama fikrim vardı (hala var). Gitmek isteyenler için böyle bir şey olmadığından çok da tutardı aslında. En azından blogumuz var şimdilik, buraya yazıyorum. Kendim için yazıyorum, kendimle tartışmayı konuşmayı sonunda uzlaşmayı çok seviyorum ben. Ama “yazar” ? Çok büyük bir sıfat bu, ağırlığı çok fazla. Blogçu ? ya da Blogcu ? Kulağa Kodcu gibi geliyo. I Ih.
Diğer sıfatların üzerinden tek tek geçmeyeceğim. Yıllardır kendimi tanımlarken arayıp da bulamadığım sıfatı bugün farkettim. Yine, babamın dediği üzere, kendi kendimi tanımlamadım, bir başkasından duydum bunu. Hem de beni tanıyan birinden bile değil, kim olduğumu aslında hiç bilmeyen, yazdığım iki satırlık bir mailden çıkarım yapan birinden.
Geçen hafta kendimden beklenmeyecek bir hareketle sesine hayran olduğum birine mail attım 🙂 Hem kendisi, hem sesi çok güzel biri. Cevap vereceğine ihtimal vermiyorken (aslında bir yandan da ne yazacak acaba diye meraklanırken) bugün yüzümde aptal bir gülümseme bırakan bir mail aldım.
Mailimi çok samimi bulmuş (hakkaten de samimi yazmışım, ben bile okuyunca kendi kendime çok samimi geldim 🙂 ) Ve şu yazıyı yazmaya başlarken farkettim ki aslında bana en iyi uyan sıfat bu. Ben samimi bi insanım. Kafamdan geçeni söylüyorum, kırmadan incitmeden söylüyorum. Kalbimden geçeni söylüyorum. Evde farklı, işyerinde farklı, arkadaşlarımla farklı, hocalarımla farklı, teyzelerimle farklı, kardeşimle farklı biri değilim. Ne isem oyum. Her gün binlerce kişi olmuyorum, her zaman herkese karşı aynı kişiyim.
Sen kendini nasıl tanımlardın peki?
Bir ben var benden içeri, o ben hep aynı ben.
Samimisin elbette ve bu güzel bir şey ama sadece belirtmek istedim: isminin başına gelebilecek belirli sıfatlara ihtiyacın yok. Saygın’sın işte. Bu tek başına harika bir olay zaten. Hatta şöyle düşün, senden bahsedilirken Saygın dense ve herkes anlasa mı daha hoş, yoksa “bağlama çalan”, “hani coder”, “hani şu erasmus anılarını blogda yazan” gibi bir önadla anılırsan mı? Saygın ol, sadece. 🙂
Böyle sıfatlandırılayım, beni tanıyanlar böyle bilsin, X Saygın desinler diye değil zaten Ececim, nasıl tarif ederdin sorusundan yola çıktım. Sen de Kraliçe mi oluyorsun bu durumda :))
🙂 yok ben de ece oluyorum sadece. sıfat bulmam gerekirse nev’i şahsına münhasır derim hatta:)
Bu arada elbette teşekkür ediyorum, Saygın olmak zaten harika bir şey 🙂
Saygın her zamanki gibi güzel bir yazı olmuş, aklıma kısa bir hikaye geldi müsadenle yazayım dedim. Adamın biri sevgilisin babası ile tanışmak için evlerine gidiyor. Yolda da ne konuşsam nasıl otursam gülsem mi sırıtsam mı diye bin türlü düşünüyor. Nihayetine babayla karşılaşınca adam direk “kimsin ne yaparsın?” diye soruveriyor. Adam ben kimim diye düşününce öyle bir afallıyor ki aynen senin yazdıkların aklından bir bir geçiyor. Biraz suskun kaldıktan sonra: “ben sadece iyi biri olmaya çalışan bir adamım” diyebiliyor. Baba adamın cevabını beğeniyor ve hikayenin sonu da mutlu bitiyor.
Bilgimiz arttıkça ne kadar az şey bildiğimizin farkına varırız, bu yazından da yaptığın şeyleri bilerek ve alçakgönüllülükle yaptığın anlaşılıyor. Bence doğru yoldasın 🙂