Belgrad’daki unutulmaz geceden sonra, ertesi gün sabah biraz zor kalktık. Hepimizde birer rakija etkisi. Ama sabah 6’ya doğru gelen tangoculara kıyasla epey iyiydik. Yine süt, müsli ve meyve suyunu dayayarak bizi akşama kadar idare edecek bi kahvaltı yaptık. Bu gün koştur koştur ilerlediğimiz Balkan turumuzda bir nevi soluklanma günümüzdü. Belgrad’da zaten öncelikli görmek istediklerimizi gördüğümüzden, ve yolculuktan dolayı epey yorgun olduğumuzdan bugünü yavaş yavaş dolaşıp dinlenmeye ayırdık.
Şehir merkezinde dolaştık, ufak tefek hediyelikler aldık, ben tabi magnet koleksiyonuma buradan da bir yenisini ekledim. Üstüne kartpostal macerama bizimkileri de sürükledim. Cem’in ufak ufak “Yahu Saygıncııığım? Bu kağtpostallar ne kadağa mal oluyoğ?” Sorusunu diğerlerinin
– Ne kadar sürede gidiyor ?
– Yollaması ne kadar ?
– Ne yazalım ?
– Olmuş mu ?
– Adresi nereye yazıyoruz ?
gibi sorular izleyince bir anda kendimizi postanede elimizde 10’ar adet kartpostalla bulduk. Eh, biraz abarttık zannediyorum ama, herkesin ailesine arkadaşlarına sevdiklerine birer süpriz oldu, güzel oldu.
Choco moco adındaki kahvelerimizi yudumlarken, (burada romlu bir çay da denedik, çok acayipti)
Karnımızı KFC’de doyururken Balkanlardan gelen yağmuru iliklerimize kadar hissettik. Sokak bir anda sırılsıklam oldu, herkes dükkanlara doluştu. Biz de bir süre çıkamadık. En sonunda hostele yürümeye karar verdik. Çantalarımızı aldık, vaktimiz az kaldığından ve tren istasyonu da çok yakın olmadığından hostelden taksi çağırttık. Yalnız taksici hiç ingilizce bilmiyordu. Tren istasyonunu anlatana kadar göbeğimiz çatladı. Ne çufff çuuuuuff yapmadığımız kaldı, ne düt düüt. En sonunda ben fotoğraf makinesinden tren istasyonunun fotoğrafını gösterdim de, anlaşabildik.
Yine pimpirikliliğimize yenilmiş, biraz erken gelmiştik. Cem’in komünist tren olarak adlandırdığı döküm döküm dökülen trenimizde seksi pozlar vererek zaman geçirtik. Trende bir gece önce indirdiğim Game of Thrones son bölümünü de yolculuk sırasında izlemiş oldum. Gece yataklı trenimizde king oynarken Karadağ’da neler yaşayacağımızdan bihaberdik. Hayatımın en güzel tren yolculuğuna çıkmak üzereydim.