Makedonya, sizi her açıdan şaşırtabilecek bir ülke. İster tarihe meraklı olun, buradan gelmiş onlarca kavmi araştırın, ister din ile ilgilenin, farklı dinlerin nasıl hoşgörüyle buluştuğu bu mekanı bir araştırın, isterseniz yemek kültürü için ziyaret edin, böreklerini tadın, isterseniz muhteşem müziklerine halk oyunlarına hayran kalın. İsterseniz gece hayatına çıkın, çılgınlar gibi inanılmaz bir biçimde eğlenin, isterseniz bozulmamış doğası tertemiz havası ile başbaşa kalın. İnanılmaz bir yer. Öyle çok abartarak anlattığıma bakmayın, aslında küçücük bir ülke, ama nar misali içinden yüzlerce tane çıkıyor.
Makedonya’nın iki resmi dili var, Arnavutça ve Makedonca. Daha önce söylediğim gibi kiril alfabesi kullanıyorlar. Fakat resmi dil olması başka dillerin kullanımına engel değil. Misal Türk kolejinde Türkçe eğitim alan yüzlerce insan var. Bu ülkede anadilinde eğitim almak tamamiyle serbest. Hristiyanlar ve Müslümanlar, Makedonlar, Arnavutlar, Bulgarlar, Ulahlar, Türkler, Çingeneler hepsi de birarada yaşıyorlar. Aslında Makedon birçok dilde karmaşa, karışık mamasında geliyor. Bazı ülkelerde karışık salataya, hatta Çoban Salatası’na Makedon salatası diyorlar. Böyle karmaşık bir ülke işte. Zamanında Perslerin bile boyunduruğuna girmiş bu topraklara Romalılar, Bulgarlar, Ruslar Sırplar, biz Türkler bir çok ülke hükmetmiş. Anca Yugoslavya dağılınca 1991’de bağımsızlık kazanabilmişler.
En büyük bayramları 2 Ağustos, Osmanlı’dan kurtulma günleridir =)
Makedonya’nın aslında FYROM olarak adlandırıldığını, Yunanistan’ın bunlara isim hakkı tanımadığını, Makedonya isminin kendilerince tescilli olduğunu önceki yazıda anlatmıştım. Ülkelerine istedikleri gibi isim veremeyen bu gariban FYROM’lular, sembol olarak güneşi seçmişler. Bu güneş Vergina Güneşi olarak adlandırılıyor, aslında Büyük İskender’in babasının hanedan simgesi. Normalde bunlar sadece bu simgeyi kullanacakken Yunanistan’ın buna da karşı çıkması sonucu adamlar bayraklarını da değiştirmek zorunda kalmışlar =)) Şehirde zaten genel olarak her yerde Alexander havasını hissedebiliyorsunuz. Tabi adamlar haklı olarak övünüyorlar.
Genellikle bütün evler müstakil, şehir merkezinde birkaç yüksek bina var (gökdelen değil) onun haricinde genel tatlı bir havası var başkentin. Doğası müthiş, doğasının en belirgin noktası ise Ohrid. Ohrid şehri Dünya Tabiât ve Kültür Mirası olmuş Ohri gölünün kıyısında (ki bir sonraki yazı Ohrid gezimiz olacak). Bu gölün aslında çok meşhur bir alabalığı varmış, ama maalesef ben geldikten sonra okudum bunları. Bir de Plasika adlı bir balığın pullarından yapılan Dünyaca meşhur Ohri incisi var burada. Zaten Ohrid’de gezerken çevredeki satıcılarda (artık gerçeği mi bilmiyorum ama) bol bol bunlardan görmek mümkün.
Ve Ohrid ile ilgili kritik bir bilgi daha: Kiril alfabesi buradan türemiştir ! Kiril ve Methodius adındaki adamlar oturmuşlar o yazılması çizilmesi zor kiril harflerini burada oluşturup eski Slav dilini yaratmışlar.
Bir başka blogdan aldığım yazıyı da buraya aktarıyorum aynen:
– Makedonya ayrıca “Parayla saadet olmaz” sözünü en güzel doğrulatan bir ülkedir. Paranın olmadığı ama huzurun kol gezdiği bir memlekettir. Ülkede kimse zengin değildir ama herkes mutludur. Hem şehirlerinde hem köylerinde cıvıl cıvıl bir hayat yaşanır. Sosyal ilişkiler kuvvetli, insanları güleryüzlü ve sıcaktır. Yolda karşılaştığınız her beş kişiden dördünün yüzünde gülümseme vardır. Özellikle başkasına baktıklarında mutlaka tebessüm ederek bakarlar. Misafirleri ve yabancıları çok severler. Orada hiçbir tanıdığınız olmasa bile uçağa atlayıp gidebilir, istediğiniz kadar kalabilirsiniz. Ne aç kalırsınız ne de açıkta. Eğer yabancıysanız ve kimse sizi tanımıyorsa, alışveriş yaptığınız dükkânlarda ve yemek yediğiniz restoranlarda daha çok hizmet görür, daha az para ödersiniz. Bizdeki gibi “yabancı olduğunuz için kazıklanmak” bir yana, tam tersi bir muameleyle karşılaşırsınız. Makedonya şehirlerinde sabahtan akşama kadar gezin, ortalıkta bir tane polis göremezsiniz. Sokakta olsun trafikte olsun küfür, tartışma, kavga gibi nahoş olaylara rastlayamazsınız. Bir kadın gece vakti sokakta tek başına gezebilir; kimse rahatsız etmez. O kadar içten ve dostça bir karakterleri vardır ki, yolda birine bir adres sorduğunuzda, örneğin bir restoran veya mağaza, size en yakındakinin değil, en güzelinin yolunu tarif ederler; sanki o yemeği kendisi yiyecek veya o alışverişi kendisi yapacakmış gibi. Aslında “yazılı kurallara” bile ihtiyacı olmayan, kendi “sözlü kuralları”yla mutlu mesud yaşayabilecek bir toplumdur. İçlerindeki güzellik, olduğu gibi dışlarına da yansımıştır. “Yüz güzelliği” yönünden buranın insanı hakikaten eşsizdir. Bu ülkeye bir kez gitmiş olan, mutlaka günün birinde bir kez daha gitmek isteyecektir. (Benim gibi yani)
Adam doğru söylemiş. Yine bu yazara göre Makedonya ekolojik sebeplerden dolayı naylon poşet kullanımını yasaklamış.
Cyrus ve İskender savaşı ile ilgili de epey bir bilgi bulabilirsiniz internette. Benim okuduklarım içerisinde en ilgimi çeken İlyada’ya aşık bir İskender olması. Adam bu kitabı bir hazine gibi yanında Darius’tan aldığı kutunun içinde saklamış yıllarca.
İskender ile ilgili de ilginç bilgiler mevcut, ama belki bu diyarlara tekrar gidersem, o zaman yaşayarak anlatma imkanı bulurum. Yazıyı da Üsküp meydanından ufak bir video ile bitirelim: