Paris Günlükleri III – Paris’te İki Gün

Kaptan’ın Seyir Defteri, Kayıt 0003
03 Eylül 2012

Two Days in Paris. Böyle bir film var, bilmiyorum izlediniz mi? Amerikalı bir adamın Fransız kız arkadaşı ve ailesiyle geçirdiği 2 günü anlatıyor. Benimki pek bununla alakalı değil tabi ki, ama ben de şimdi size ev sahibimle geçirdiğim Paris’teki ilk iki günümü anlatacağım.

Ev sahibim beni otobüs durağından aldı. Taksi ile 5 dakika kadar, 7 euro’luk bir yol gittik. Sen ödeyeceksin ben ödeyeceğim kavgasını o kazandı. Eve girerken de yardımcı oldu. İlk 5 dakika izlenimim olarak ‘Çok iyi bir adam, süper’ diye geçirdim içimden. Bu izlenimimde yanılmayacaktım, fakat devamı az sonra geliyordu. Sanırım hayatımda bu kadar çok detay düşünen bir insana daha rastlamadım. Ev sahibim hakkında kötü bir şey yazmak istemiyorum aslında, kendisi hakikaten çok kafa bir adam, çok da iyi bir insan. Bana milyonlarca konuda yardımcı oldu. Ama detaylar, detaylar…

İlk gece eve girer girmez bir kurallar silsilesi başladı. Nerede hangi terlik, banyo temizliği, mutfak eşyaları… Evin eşyalı olacağını biliyordum, fakat hakikaten bu kadar eşya beklememiştim. Evde benim kullanabileceğim birkaç terlik, iki adet yeni hiç kullanılmamış çarşaf takımı, birkaç adet eski çarşaf, 2-3 yastık, ütü, çamaşır makinesi, bulaşık makinesi, kettle, kahve makinesi… İnanılmazdı. Ne ararsam vardı resmen. Hem de hepsinden üçer beşer tane. Mutfakta beni birkaç hafta idare edebilecek pirinç, ton balığı, dolapta şarap, şeker, tuz, filtre kahve… Şaşkınlıktan ne diyeceğimi şaşırdım. Akşam hızlı bir ev turundan sonra bana bir de yemek ısmarladı. Yine ben ödeceğim sen ödeyeceksin kavgasına giriştik, yine o kazandı. O akşam Kıbrıs’ın şekline benzer diye tarif ettiği, kılıç balığı olduğunu sandığım balığı ilk kez tattım, yanında güzel bir beyaz şarap ile birlikte. Adama masraf olmasın diye tatlı filan da istemedim.

Evde en gerekli şey olan internet hariç her şey var gibiydi. Banyo yapmak istedim, banyo yapmanın detaylarını öğrendim, mesela banyoda küvetin dışında su gideri yoktu. Yani yerlere su akıtmak akıllıca olmayabilir gibi tavsiyeler aldım. Sadece küvetle ilgili konuşmamız sanırım 15 dakika sürdü. Yarının çok uzun bir gün olacağını tahmin ediyordum. Yalnız yemekte Balkanlar ile ilgili, Fransa ile ilgili, Türkiye ile ilgili konuştuk. Adam hakikaten çok eğlenceli bir insan, yalnız detaylarda boğulunca insan biraz yumruklarını sıkabiliyor =)) Yemekten sonra epey dolaştık sokaklarda, bana etraftaki marketleri, işe yarar noktaları, otobüs duraklarını gösterdi. Bisiklet sistemini anlattı. Posta kutum için ismimin yazdığı plastik bir zımbırtı yaptırmam gerekiyor onunla ilgili 5-6 öneri verdi (Bu konu çok başıma bela oldu, ilerleyen günlerde anlatacağım).

Sabah da beni evdeki kahvaltı malzemeleriyle tanıştırdı. Çok iğrenç kokan ne olduğunu bilmediğim bir peynir yedim. İkinci bir peynir daha vardı, keçi peyniri. O da eh işte fena değildi. Güzel bir kahvaltı yaptık. Mesela yemek odasındaki bezde leke yapmasın diye bardakların altına koca tabaklar koyduk. Tereyağında ayrı, peynirde ayrı, tabağımızda ayrı çatal vardı. Yemek masasını üzerine para koymuyorduk(!). Bunlar bir aile için elbette olağan şeyler olabilir tabi ama, bir bekar olan benim için pek de önemli görünmüyordu. Yine de evin gerçekten güzel olduğunu ve adamın da hakikaten bana yardım etmeye çalıştığını (kirada zaten müthiş bir güzellik yapmıştı) göz önüne alarak ben de kurallara tamamiyle uydum. Hatta bunları baştan konuşmamızın çok iyi olduğunu, sonradan problem çıkmasını önleyeceğimizi ve benim de bunları öğrenmeye istekli olduğumu söyledim. Elbette amcamın hoşuna gitti. Fakat benim bilmediğim evdeki her odayı (kendi odaları hariç, benim 2 odam var, bir ortak yemek odası var, bir de mutfak banyo koridor vs.) dolaşmamız, neyin nasıl kullanıldığını öğrenmem, ardından sözleşmeyi madde madde geçmemiz (Abartmıyorum) tam 4.5 saat sürdü. Paris’teki ilk günümü böyle değerlendirmiş oldum.Eiffel’i uzaktan bile göremedim. Ev sahibim ile olur da kız arkadaşım olur, ve buraya taşınmak isterse ne yapmamız gerek, kira artışı nasıl olmalı, onu bile tartıştık yeminle. Çünkü kız burayı görünce çok beğenecek ve muhtemelen taşınmak isteyecekti, kirası da uygundu =) Yalnızsın heralde, Türkiye’de kız arkadaşın yok değil mi? Dedi. Ben de yok, inşallah burada olur da, o zaman onu da konuşuruz dedim. Güldü =) Arkadaşlarımın 3 güne kadar onlara haber vermeden kalabileceğini, yine de türk insanının hayır diyememe özelliğini bildiğini, o yüzden evi hostele çevirmememi söyledi. Bir hafta filan misafirim olursa haber vermeliydim, 3 haftadan fazla kalan biri olacaksa da kontratta değişiklik yapmalıydık.

Bilgisayarını public wifi’ye bağlamama çok sevindi. İlk ay kirası ve depozitoyu eline trink para olarak verdim. Ardından Yüsra (Mısırlı) ve Sandra (Karadağlı) buluşmak üzere Champs-Ellysees’e (Şanzelize dediğimiz yer hani) gittim. Biraz yürüdük, tanıştık, ardından Yara (Mısırlı) geldi. Her zamanki gibi yurtdışındaki can kurtarıcım McDonalds’a gittik. Şimdi oraya kadar gittin, tutup orada mı yedin demeyin. Öncelikle kiramı ödedim, daha bursumu almamıştım. Yani maddi açıdan biraz dikkatli olmam gerekiyordu. İkinci olarak Yusra ve Yara her şeyi yemiyorlar, Sandra ise vejetaryen. Sıkıntılı bir durum oluşunca en uygun burası göründü. Hatta islami koşullara göre kesilmiyor diye bizim Mısırlılar burada burger de yemediler, ben tavuk burgerimi götürdüm valla. Fransa’da nerede bulacaksın nasıl kesilmiş nerde edilmiş. Oturup kendim tavuk kesecek halim yok.

Eve geri döndüm. Masamda Yaklaşık 7-8 adet farklı boyutlarda zarf buldum. Amcam daha sonradan açıkladı ki, eğer olur da onun adına bir posta gelirse, uygun boyuttaki zarflara koyup 3 adet pul yapıştırıp (elbette pulları da almıştı) ona postalamalıydım. Ben şaşkın şaşkın baktım. Peki dedim. Kalan noktaları da konuştuk ve ben Paris’te McDonalds hariç hiçbir yeri görememiş şekilde Lyon için sırt çantamı hazırlama bahanesiyle odama çekildim. Yine gelişimi kalışımı sorguladım. Fakat ilerleyen günlerde bu halet-i ruhiyem tamamiyle değişecekti. Oryantasyon dedikleri de bu olsa gerekti zaten. O akşam zar zor bağlandığım public wifi ile Mart ayında kendime futureme.org’dan yolladığım e-mail’i aldım :)))

Hey!

Bol sans dostum, su siralar bavulunu toplamis gidiyor, ya da yeni gitmis olman lazim.
Amaclari, hedefleri unutma. RyanAir’i bol bol takip et.

Olabildigince gez. Estonya’ya kesin git. French kiss ogren de gel.
Coni, olm bu hayatinin son firsati, bunu biliosun. Aglayip zirlama oralarda, yazin cok saglam calismis hepsini yalayip yutmus olman lazim. Derslere cok vakit harcamiyor, cilginlar gibi eglenebiliyor olman lazim. Bunlari sakin unutma.
Eger yazin calisamadin, pic ettin ise, salla. Orda yine halledersin sen. Ama esas amaci unutma. Sen orda super akademik amaclarla bulunmuyosun su anda. Derslere asil, ama gezmeyi sakin ihmal etme.

Hadin koc, goriyim seni.

Saygın

Leave a Reply

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.