Paris Günlükleri VIII – Diploma

Kaptan’ın Seyir Defteri
Kayıt 0008
19.11
Diploma

Bugün sizlere bir Fransız bürokrasisi örneği sunacağım. İlk haftalardaki bunalım hallerimin, evrak işlerinden şikayet etmemin bir sebebi var elbet. Sizlere Fransa’da bir üniversiteye kayıt olmak ne kadar saçma işlerle uğraştırıyor adamı, ondan bahsedeceğim.

Buraya gelirken zaten adamların isteği üzerine Doğum Sertifikası adında bir belge getirdim gelirken. Bilkent’in orjinal İngilizce diploması var. Geçen sene benimle aynı programa, DMKM’e katılmış olan (Fakat Nantes-Barcelona ayağında gitmiş olan) Çiğdem’e sordum, diploma çevirisine filan gerek yok dedi. Ben pimpirikliyim ya, ne olur ne olmaz diyerek diplomamı da çevirttim, bir tercümana giderek.
Geldiğimiz ilk hafta benim keşiflerimden yürüyüşlerimden sonra profesör Ganascia ile ufak bir tutorial yaptık ardından kayda gittik. Géraldine Bombard adında güzel ama gıcık bir kadın bizleri baştan aşağı süzdü. Hani bunlar da nereden çıktılar der gibi. Belgeler yanımızda olduğu için hemen kaydı tamamlayalım istedik, üfleye püfleye dosyaları aldı. Sonra diplomalarınız olmaz dedi, Fransızcası lazım.

Varan 1: İngilizce diploman varken Fransızca çevirisini istiyorlar bu gavur elinde. Defalarca ısrar etmemize, Yüsra’nın koordinatörle görüştüğümüzü belirtmesine, ve ingilizce olmasına rağmen kadın ısrarla kabul etmedi. Delphine’i aradık yapacak bir şey yok dedi. Profesör Ganascia ise ‘Lan zaten eşek yüküyle burs alıyosunuz, azcık parasını verin çevirttirin nolucak’ dedi. Haha dedim. Benim çevirim de var. Çıkarttım koydum masanın üstüne.

Varan 2: Fransızca çeviriniz olsa dahi, elçilikten onaylı olması lazım, ya da burada Paris’teki onaylanmış çevirmenlerden birine çevirtmek lazımmış. Yani özetle: benim elimdeki çeviriyi kabul etmediler.

Ganascia’nın tavsiyesi üzerine elçilikten kendi çevirimi onaylatmaya gittim. Birazdan anlatacağım üzere çevirttim de, fakat sonucu önceden söyleyeyim.

Varan 3: Ganascia yanlış biliyormuş, bahsettikleri Fransa’daki Türkiye Büyükelçiliği değil, Türkiye’deki Fransa Büyükelçiliği imiş.

‘Ya da’ demişti bizimkisi, eğer çeviriniz varsa National Consulate’inize gidin, onaylatın. Adam sonradan ‘Yanlış biliyormuşuz yahu kusura bakmayın. Neyse çok değil 50 euro filan zaten çevirtin’ dedi. Dönelim Konsolosluk’a, ya da Elçilik’e.

Öncelikle itiraf edeyim, Konsolosluk ile Elçilik gibi iki koskocaman apayrı kavram olduğunun farkında değilmişim. Bunu da burada öğrendim, cahilliğime şaştım. gitmeden önce iyi ki internetten bakmışım, çünkü bütün evrak işlemleri, noter başvuruları, hepsi sabahtan yapılıyormuş. Ertesi gün sabah 7’de kalkarak metro ile yaklaşık 50 dakika yol gittikten sonra yağmurlu bir günde Konsolosluğa ulaşabildim. Hem Seçgin’e arabaya tüp taktırsın diye vekalet vermem gerekti (arabam da gitti elden) hem de bu çeviri onayını halledecektim. Konsolosluk bildiğiniz Türkiye’deki devlet dairesi gibi bir yer. Herhangi bir nüfus müdürlüğüne gitmişsiniz gibi. Geldikten iki hafta sonra ilk defa burada birileriyle Türkçe konuşuyor olmak beni acayip şaşırtmıştı. “Haydi kardeşim, bekleme yapmayalım, tek sıra olalım lütfen, evet siz ne için gelmiştiniz? 3. kat. Ablacım nüfus kağıdını neden getirmedin ama? Yok mümkünatı yok. İyi bakalım 2. kata çıkın bi sorun belki yardımcı olurlar…”

Benim iki problemim olduğu için, iki kata çıkmam gerekti. Önce eğitim birimine gittim, 9’da açılıyordu. Daha sonra vekalet için numara aldım. Noterin yüzünde nasıl yapmacık bir sırıtış vardı size tarif edemem. Hayatımda bir insanın tavrına bu kadar sinir olmamıştım sanırsam. İçeri girip derdimi anlattım. Ama aptallık bende ki Nüfus Cüzdanımı olur da bir şey lazım olur, bir belge aldırmam gerekirse diyerek Türkiye’de bırakmıştım. Neden? Çünkü Pasaportum benimleydi. Çünkü ehliyetim benimleydi. Çünkü öğrenci kartım benimleydi. Çünkü fotokopilerim vardı vs. Kadın o pis sırıtışıyla

– Ama aynı şey değil biliyorsunuz.
– Ehliyette soğuk damg..
– Evet ama aynı şey değil
– Ama Türkiye’de kimlik yerine de …
– İsterseniz tartışmayalım ( :))))))) )
– Ama pasaport ?
– Ama o sizin nüfus cüzdanınız değil di mi?

Pes etmiştim. Paris beni yenmişti o anda. İkinci round’a daha hazırlıklı gelmeliydim. Ardından eğitim birimine gittim, burada da hayatımda gördüğüm en yardımsever, en sevecen insanlardan biriyle tanıştım. Hatta ben hiç söylemememe rağmen askerlik işini ne yaptığımı bile sordu. Sanırım birinin bana bu soruları sormasına ilgilenmesine ihtiyacım vardı =) İngilizcesi olmasına rağmen Fransızca diploma istemelerine son derece şaşırarak Büyükelçiliği aradı. Benim çevirime bir damga vurarak Elçiliğe yönlendirdi. O yağmurda bir de Elçiliğe kadar gittim. Konsolosluk ne kadar gayriciddi, ne kadar lüzumsuz insanla dolu ise, Büyükelçilik bir o kadar korumalı, bir o kadar resmi, bir o kadar müthiş idi. Kendimi eğreti hissetmeme sebep olmadı değil =) Beni aşağıda bekletip çevirimi aldılar, orjinalini de verdim. Bir yerlere götürdüler, Eğitim Ateşesi vs. gibi bir damga ile çevirimi aldım. Çok mutluydum. Başarmıştım. 50 euro (henüz) ödememiştim. Bir de en güzeli ilk defa buraya, elçiliğe gelirken uzaktan da olsa Eiffel Kulesi’ni görmüştüm sonunda.

Mutlu mesut ertesi gün onaylanmış çevirimle tekrar Géraldine’e gittim. Kadın elbette ki kabul etmedi. Bu kişi Fransa’da bir çeviriyi onaylayabilecek en yüksek makamdaki Türk daha ne yapayım size dedim. Bütün bir günümü burada harcamış, harap olmuş, ıslanmış, yine de o damgayı almış ve yenilmiştim. Pokemon turnuvasında finale kalıp Charizard’ın azizliğine uğramış Ash gibi hissediyordum adeta. Kadına ne kadar ısrar ettiysem, itiraz ettiyem fayda etmedi. Türkiye’deki Fransız Büyükelçiliği’ne onaylatsaydım sorun yokmuş. Dalga mı geçiyorsunuz üleyn, Napolyon bile “Eğer Türkler beni Akka önünde durdurmasaydı, bütün doğuyu ele geçirmek işten bile olmayacaktı” demiş, siz tutmuş beni daha kayıttan geçirip içeri almıyorsunuz diyesim geldi.

Boynumu büktüm. Paris beni bir kere daha yenmişti. Hiçbir halta yaramayan konsolosluk, elçilik, ve noter onaylı çevirimi alıp paşa paşa evime döndüm. En ucuz çevirmenleri araştırmaya başladım. Sanırım bir 20-25 kişi ile mailleştim. Bütün bir günümü daha buna harcadım. Elimde hem İngilizce hem de Türkçe çevirmen listesi olunca iki dil için de Fransızca’ya çeviri mailleri için fiyat aldım. Üstüne yetmedi, bir de sınıftaki diğerleri de çeviri isterse ne kadar olur pazarlık yaptım. Hiçbiri yardımcı olmadı, fiyat indirmedi, İngilizce çevirmenler 50 eurodan başladılar, Türkler 40. Bir tek Osman Başkurt adındaki bir adam bana yardımcı oldu. Hemen çevirip acil postayla göndereyim XX versen yeter dedi. (Fiyat yazıp da adamı şimdi halka maletmeyelim). Ne zaman nasıl göndereyim postayla mı göndereyim dedim. Çünkü internet banka hesabım henüz açılmamıştı, daha 3 hafta da açılmayacağını bilmiyordum. Ne zaman paran olursa o zaman gönder sorun değil dedi adam. Gözlerim yaşardı yemin ediyorum. Burada böyle insanlar var mı la dedim kendi kendime. PDF halini internetten yolladım, hemen çevirip gönderdi. Ertesi gün elimdeydi çeviri. Şaşırdım. Hemen kayda gittim. 3. günün sonunda artık diplomamın nalet Fransızca çevirisini elime almış, öğrenci kartımı alma yolunda çok çok önemli bir adım atmıştım.

Öğrenci kartı – Metro Kartı – Para

Öğrenci kartı – Müze Girişi – Para

Öğrenci kartı – Okulda yemek – Para

Yani belim bükülmeyecekti artık. Elimde sanki Paris’teki en büyük kupayı kaldırıyormuşçasına zaferle taşıdığım diploma çevirim, kayda girdim. Benle bu zamana kadar 4 kere muhattap olmuş, bir kere bile ingilizce konuşmadan her söylediğime fransızca cevap vermiş, beni kıvrandırmış olan kadının İngilizce bildiğini öğrendim önce. Yuh diye geçirdim içimden. Yenicem seni Paris, dedim. Masaya diplomamı koydum. Geraldine denen … neyse Geraldine denen kadın ise :

– Aaaa Fransızcasına gerek yokmuş, İngilizce’de kabul ediyorlarmış.

Dediğinde son round idi. Hakem’in ringde Geraldine’in elini kaldırdığını, şampiyon ilan ettiğini gördüm, sonrasını hatırlamıyorum. Paris yenmişti beni, bir kez daha. Ben ise harcanmış 4 koca günüm, 30 eurom, yol masraflarım, maillerim, pazarlıklarım ve hiçbir halta yaramayan iki Fransızca Diploma tercümemle birlikte evime geri dönüyordum.

=)

2 Comments

  1. Sevgili Saygın, Harika bir günlük yazısı yine. Eline sağlık. Geraldine Türkçe de biliyordur belki–işini doğru yapması için okuması gereken ilk bilgi senin yazın bence. Öğrenci kartınla bir kahve ısmarla ve keyfini çıkar lütfen.

    Sevgiler, A. Yavuz Oruc

    1. Teşekkürler Hocam, değerli bir yazar tarafından okunuyor olup, üstüne bir de “harika” şeklinde yorum almak benim açımdan paha biçilemez =)
      Kahveyi içerken aklımda siz ve şarkılarınız olacak. Tabi kitabınız da.

Leave a Reply

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.