Kaptan’ın Seyir Defteri
Kayıt 0011
29.12
Dersler
Biraz sıkıcı bir yazı olacak bu. Eğlenceli hale getirebilmek mümkün değil nitekim.
Buraya geldiğimden beri en büyük derdim. Saç dökme nedenim, hayal kırıklığım oldu dersler. Bu kadar özel bir programda, bin kişiden seçtikleri 18 kişi için biraz daha özenli, biraz daha derli toplu, biraz daha tatminkar bi program olacağını hayal etmiştim gelmeden. Nitekim okul ile ilgili beklentilerim tam bir hayal kırıklığı oldu. Şimdi ‘Paris’te yaşıyorsun oooluum çok coool’ diyenlere acı gerçekler sunacağım. Nitekim herkesler sadece fotoğraflardan yola çıkarak burada çılgınlar gibi bir hayat sürdüğümü zannediyor. Eh, 6 ay önceki rutinlikle kıyaslarsam, çok daha güzel, ama herşey o kadar tozpembe değil.
Programın ağır olacağını biliyordum, geçen seneki öğrenciler de beni bu konuda defalarca uyardılar. Ama bu kadar da beklemiyordum be hocam. Bu dönem neredeyse pestilim çıkmak üzereydi. (Hala da bir bakıma öyle). İlk baştan başlayayım:
Öncelikle bizim sistemle kıyaslayacak olur isek, Bilkent’te 8, ODTÜ’de 7 ders alarak, ve bu dersleri koskoca 2 seneye yayarak bitirebilmek mümkün. Burada benim daha ilk dönemimde 7 dersim vardı. Ve korkarım ki bunu ben seçmedim, default program bu. Ve bu dönemki derslerin hepsi de teknik, hepsinin de eşek yüküyle projesi ödevi var. Sistemi hızlıca anlatayım. 18 kişinin 6’sı Paris’te, 6’sı Lyon’da, 6’sı Nantes’da bulunuyor. Bu dönem bütün 6 dersimiz ortak, herkes kendi okulunda ek olarak Fransızca dersi alıyor. Ortak derken, video konferans ile aynı dersleri izliyoruz, dinliyoruz, önümüzdeki mikrofonlar ile soru sorabiliyoruz falan. 6 dersin biri Paris’te diğerleri farklı mekanlarda.
Derslerimiz şunlardı :
- Optimizasyon : Son 4 yıldır integral bile almamış ben, bu derste karman çorman türevlere, matrix operasyonlarına maruz bırakıldım. MATLAB öğrendim, Octave öğrendim, lineer algebra dersimi tekrarlıyor gibiydim. Ve işin kötüsü bunların hepsini bildiğimizi varsayıp üzerine tonlarca konu yüklemesi yapılınca altından kalkamadım. İlk birkaç hafta izleyebilsem de sonradan işin içine ödevler vs. girince koptum. Geçen seneki ödevlerin de çözümünü siteden kaldırmayıp, bu sene tekrar sorunca, ben de bir kısmını modifiye ettim yolladım. İçime sindi mi? Hayır. Faydası oldu mu? Hayır. Patlayacak mı? Sanırım evet. Programdaki 18 kişinin çoğunluğu matematik veya istatistik mezunu. Matematiği hem çok sevemeyen, hem de yıllardır dokunmamış biri olarak maalesef en zorlandığım ders bu oldu. Diğer şehirlerde durum nasıldı bilmem, ama soru çözme konusunda yardımcı olması beklenen, labları ayarlayan, konuyu tekrar eden tutorumuz berbattı. Adam yıl sonunda itiraf etti zaten, ben yoruluyorum bu dersi verirken, Perşembe akşamları mahvoluyorum dedi. Sevmeyerek yaptığı zati başından belliydi de… Aşağıdaki fotoğrafı bir Optimizasyon Ödev Cinneti sırasında çekmiştim, gecenin 3’ü civarı.
- Multivariable Data Analysis : Aslında şimdi düşününce bu sene içinde ileride işime yarayacak belki tek ders buydu. Yalnız bunda da diğer derslerin hepsinde olduğu gibi saçmalıklar olacaktı. Öncelikle dersi Lyon’dan birkaç hoca anlatıyordu. İlki Fransız aksanından sıyrılamamış biriydi, anlaması güç. İkincisi bilgisayardan R-Project, KNIME gibi araçlar dururken illa ki Fransız işi, hiç kullanmayacağımız SPAD adındaki bir uygulamayı anlattı, ve daha çok Lyon’dakilere anlattı. Hiç faydası olmadı diyebilirim. Üçüncü hoca en kötüsüydü. Arap aksanıyla, yarı Fransızca yarı İngilizce ders anlatan bu adamı dinleyemedim resmen, hatta son birkaç derse de gitmedim zaten. Tutorumuz Nikolas, Yunan asıllı doğma büyüme Fransalı, vayt komşu diye lafa girmişken benim Yunanistan ile pek alakam yok dedi. Konuları anlatırken hep ‘neden’ yapıyoruza odaklandı, ‘nasıl’dan daha çok. Ki en sevdiğim anlatış tarzıdır. Bana 50 kere de gösterseler sonucu, ben sınavda oturur baştan o noktaya varmaya çalışırım. Eskiden beri böyleyim. Bu dersin projesi de var, fakat Mart’ta teslim edeceğiz.
- Logic & Knowledge Representation : Logic kısmını yapabildiğim, Prolog kodlamakta hala çok zorlandığım, güvende (yarı-güvende diyelim) hissettiğim tek ders. Yalnız şu da bir gerçek, ileride işime yaramayacak tek ders de bu. O yüzden büyük çelişkiler içerisindeyim. Mantık sevdiğim bir alan olmuştu hep. Nitekim şu anda 6 Ocak’a yetişmesi gereken, sanırsam minimum 4-5 gün sürecek iki adet projesi var. Öyle haller içinde ki halim, Türkçe’ye çevirmeye yok mecalim. Bu dersi Paris’te aldık. Diğer elemanlar internet üzerinden bizim sınıfı dinlediler, yeri geldi sorular sordular. Çok renkli bir kişiliğe sahip olan Prof. Ganascia maalesef beni hayal kırıklığına uğrattı. Aslında slaytlardan okunup anlaşılabilecek bir konuyu bu kadar komplike hale nasıl getirebilir insan hala inanamıyorum. Dersin yarısını bu adam anlat-ama-dı, diğer yarısını da her hafta Marjann adında doktora öğrencimizle soru çözerek geçirdik. Bu kız olmasa, herhalde bu derste de bir şey yapamayacaktım. Sanırım bunun finalinden (Prolog’dan çakmazsam) geçebilirim. Optimizasyon ve MDA için garanti veremiyorum. Not: Yukarıdaki resmimiz Ganascia’nın dersinden.
- Advanced Databases : Bu derse çok küfrettim. O kadar çok şey gördük ki, sadece bu dersi alsaydık bu dönem, bence yeterli olurdu. Milyonlarca farklı farklı konu, database ile ilgili/ilgisiz bir çok ödev, proje, assignment, grup assignment vs. Ve beni en çok kıran, üzen, burada strese sokan bu ders oldu. Çünkü 4 kişilik bir grup projesi yaptık bu derste. Hala da maalesef yapıyoruz. Projede OCaml adında, saçma sapan bir syntaxi olan, muhtemelen şu bir ay geçtikten sonra yüzüne dahi bakmayacağım bir programlama dili kullanıyoruz. Tamam functional programming önemli, pratik vs. vs. ama işkence halini aldı resmen. Ufak bir kod örneği:
let rec qsort = function | [] -> [] | pivot :: rest -> let is_less x = x < pivot in let left, right = List.partition is_less rest in qsort left @ [pivot] @ qsort right
İşte böyle acaip bir dil. Ve işin kötüsü, yaptığımız projenin Database ile alakası yok. Daha çok hayvani bir parser, bir compiler yapıyoruz gibi. İki kişi Lyon’dan, iki kişi Paris’ten olmamız gerekiyordu. Fakat Lyon’daki Mark bir iki ay sonra programı bırakmak gibi cesurca bir karar alarak, Hollanda’ya dönünce bizim grup 3’e düştü. Meksikalı Jose, Venezuellalı Carlos, ve bendeniz Saygın Paşa. Önce ilk birkaç hafta biz buradaki derslerin yoğunluğundan, Jose’nin haftada 7 saat, benim 5 saat Fransızca dersimiz olmasından dolayı pek bir şey yapamadık. Adamlar da bizimle oyun oynamışlar. İlk rapor teslimine 10 gün kala ben mail attım. Kalan testler, rapor işleri, birkaç kod düzeltmesini zamanında yetiştirdik. İşte bu yavşak elemanlardan bir tanesi, hani bu ayrılmamış olan, olur da çevirirse diye de yazamıyorum, rapor tesliminden sonra öyle bir mail attı ki içim acıdı. Önce konuyu gelir bir konuşur, bir danışırsın, arkadaşlar bir problem mi var, yardıma ihtiyacınız var mı dersin? Yok. Adam ne dedi biliyor musunuz? Psikolojik bir deney yapmış, bize mail atmayı iki hafta kadar bırakmış, sırf görmek için acaba bir şey yollayacak mıyız diye. 10 gün kala mesaj yollamışız. Bazı şeyleri yapamadığımız için kendimizden utanmalıymışız. Çok sorumsuzmuşuz. Çok dikkatsizmişiz. Bana babam söylemedi lan bunları diyecektim, projenin sağlığı için bir şey demedim. Geçen hafta Jose ile bütün bir cumartesi ve yarım pazarımızı harcayarak yazdığımız kodu da, beğenmedi eleman. Ben bunu bir ay önce zaten yazmıştım, siz yazabilecek misiniz acaba diye denedim dedi. Ya sabır diyerek yine sustum. Bir üçüncü olursa patlayacağım çok az kaldı. Database kalmaktan en çok korktuğum ders şu anda.
- Software Methodologies : Bükreş’ten yaşlı bir amcanın anlattığı, herkesin işkence olduğu konusunda hemfikir olduğu. Kimsenin çalışmadığı, sadece Visio’da milyonlarca diagram çizdiğimiz bir ders halini almış olan bu ders hakkında söyleyecek pek bir şey yok. Dersin projesini gayet düzgün yaptım. Proje savunması diye bir şey var. Son finalim de 21 Ocak’ta bu dersten olacak. Patlamayacağını umalım. Not: Slaytların çıktısını aldık geçen, 500 sayfa. 500 sayfa tümü neredeyse yazı olan slayt var elimde. Ne ara okunacak bilmiyorum. Bir ilginç nokta da okula bu sene gelmiş yardımcı doçent olan tutorumuz hem bu dersin, hem de komple alakasız Logic dersinin tutoru. Adam iyiydi ama hakkını yemeyeyim. Bütün tutorlar içerisinde, derse hazırlanıp gelen, ne anlattığının bilincinde olan bir bu adam vardı.
- Probability & Statistics : İstatistik, Olasılık. Zarlar, toplar filan ne kadar zor olabilir ki diyordum. Çok zor olabilirmiş hacılar.Bizim koca bir dönemde gördüğümüz hemen her şey burada 2 haftada bitti. Üzerine yüzlerce distribution, bir sürü istatistik testi görmekle kalmadık, bunlarla ilgili de son 2 haftaya kadar soru çözmedik. Birikti birikti, bu arada 2 ödev teslim ettik. Son 2 hafta hoca soru çözdü ama bir şey anlamadım. Bunları da finalden önce oturup baştan tekrar etmem lazım. Lorenza müthiş keskin İtalyan aksanı ile dersi her anlatışında ben kendimi salak gibi hissettim. Bir de bahtsızız ya, 3 şehirden sadece Paris’te problem yaşadık, slaytları göremedik, bilgisayardan online izleyerek 1-2 dakika gecikmeli sesleri sınıftan duyup anlamaya çalıştık. Bu ders açısından rezelet bir dönem oldu. Ödevlere değinirsek. Toplamda 3 ödev teslim ettik. Kadın hiç üşenmeden her ödevdeki 12 soruyu da internetten kopyalamış (belki 2-3 tanesi hariç). Ben de üşenmedim internetten cevapları kontrol ettim. Sonra da derste dedi ki, kolay bir soruyu yarınız yapmış, çok zor bir soruyu herkes yapmış. Sizi dönem sonunda sözlü yapıcam. Master dersinde sözlü olacağız iyi mi arkadaşlar ? Hem de torbadan bir kağıt çekeceğiz. O kağıttan artık hangi konudan soru gelirse. Yaptın yaptın. Tutorumuza gelince, adamın dünyadan haberi yok. Genelde 2.5 saatte 1 ya da 2 soruyu çözebilirse kendimizi şanslı hissediyoruz. İngilizcesi? Hmm o konuya hiç girmeyeyim.
- Fransızca : Bu konudaki düşüncelerimi bir önceki yazıda anlatmış idim… Tam bir hayal kırıklığı. Ve 5 saat.
Dersler genel olarak böyle olunca, haftada yaklaşık 30 saat (yazıyla otuz) dersim olunca, Bilkent 1. sınıf günlerime geri döndüm (ki o zaman 28 saatti). Ve Bilkent Master programları ile kıyaslayacak olursam (kıyaslamamak elimde değil), ben Bilkent’te 8 ders aldım, her biri research odaklı, son çıkan makaleleri okumaya, denemeye yönelik, hatta ve hatta çoğunun sınavı olmayan, projeden ibaret olan derslerdi. Burada ise lisanstan beter halde her şey. Ödev yetiştirmeye çalışmaktan, derslerin çoğunu tekrar edemedim. Tekrar edememekten, sonraki dersleri anlamadım. Yaklaşık 2 ay sonra bende ipler koptu. Artık ezbere ödevleri yapan, neyi niye yaptığınız neden çözdüğünü anlamayan bir adam haline geldim. Son 1.5 aydır da her derse gitsem dahi çoğu şeyi hiç anlamadım. Böyle olunca bıraktım. Christmas tatili gelsin, o zaman yetişebildiğim kadar dedim. Tatil geldi.
Bu günden itibaren önümde 18 gün var, 6 dersin finaline çalışmam gerek. 6 ocak’a iki adet Logic proje teslimi, dönem sonu Database projesinin teslimi, MDA için proje konusu da yapılacaklar listesinde. Database ödevimiz de var, ama o finallerden sonra, Türkiye’den yapacağım artık onu. Yani basit bir hesaplama ile 6 ders için ortalama 3 günüm var. Koca 4 ayı tekrar etmek için, ders başına 3 gün. Ve ödevler projeler… Yetişmesi mümkün değil, farkındayım. Ama akışına bıraktım artık. Yapacağım bir şey yok, elimden geleni yaptım. Paris’in de hakkını veremedim yeterince. Ama sınıf arkadaşlarıma nazaran daha çok eğlendim, en azından arkadaş edindim (yeminle söylüyorum sadece bu sınıftaki 5 kişiyi tanıyıp başka kimseyle tanışmamış elemanlar var). O yüzden tamamiyle pişmanım desem yalan olur. Ben de insanım arkadaş robot değilim ki! (Gel gör ki, şu anda Miami’deki proje arkadaşım kod commit ediyor, böyle dünyanın anasını satiim).
Bu yazıyı biraz içimi dökeyim diye yazdım. Buraya kadar okuyan olmuş mudur ? onu da bilmiyorum. Ama hayatımda ilk defa, 25 yıldır ilk kez gerizekalı hissettiğim, motivasyon bulamadığım, bunca genius adamın içinde ‘Acaba doğru yerde miyim?’ diye düşündüğüm bir noktadayım. Hep sınıf birincisi olmuş, üniversitede belli bir noktada kendini ispatlamış, başarıyla bitirmiş, Tübitak’ta iyi kötü dikiş tutturup bir şeyler yapabilmiş ben, şu noktada yetersiz, hatta aptal hissediyorum zaman zaman. İlk defa bir dersten kalma korkusu yaşıyorum.
Halledersin sen, yaparsın diyenlere de kızıyorum içimden onu da söyleyim. Yukarıda hesabı yaptık arkadaş işte, 3 gün.
Artık yapabildiğimiz kadar. Yapamazsak? Haziran’da bütünleme. O da mı olmadı? En kötü eve dönerim. Ki o da çok kötü bir ihtimal değil gibi görünüyor şu günlerde.
Ya bu deveyi güdersin, ya bu diyardan gidersin.
abi optimizasyon kelimesini görünce devamını getiremedim, bünyem bozuluyor yemin ederim 😀 ama olursa olur olmazsa cem yılmaz’ın sevdiğim bir sözü var; “koy ** rahvan gitsin” yine de kolay gelsin 🙂
bu arada cuma günü güzel bir konser oldu, topluluk çok güzel çalıyor, söylüyor maşallahları var 🙂
Alperen bu Erasmus gibi değil biliyosun, kaldın mı kalıyosun yani, burs olayı muallak. İşte ben de elimden geldiğince bişeyler yapıyorum bakalım…
o zaman o söz kısmını geri alıyorum, direk kolay gelsin 🙂