Kapıdan girdim. Sabah 8:00’de oradaydım.
Nasıl giyinsem karar verememiştim aslında. Kumaş pantolon çok acayip kaçabilirdi, eğer kimse giymiyorsa. Ben de siyah kot üstüne gömlek, yarı sportif şekilde gitmeye karar vermiştim. Elimde emektar HP laptop, 3.5 kilo. Bizim evde ODTÜ’ye dolmuş da yoktur, ben de Bilkent dolmuşuna binip teknokentte indim, ne kadar uzak olabilir ki, kapıdan yürürüm diyerek.
Epey uzakmış 🙂
Güvenlik bana üzerinde Misafir yazan bir yaka kartı verdi. Bir yanda tavuklar, hatta inanmazsınız tavus kuşu ve horozlar var, bir yanda tabelada “Tübitak Uzay Araştırmaları Enstitüsü” yazıyor. 9’da konferans salonunda bizi bilgilendireceklerini söylediler, o zamana kadar beklemem gerekti. İki yılımı geçireceğim A bloktaki 2. kat labına ilk o zaman girdim. Zaman geçmek bilmedi, gelen giden de yok. Bir kübikte otururken 8:30’a doğru gelen gidenler artmaya başladı. Bana şöyle bir bakıp kafa çevirenler oldu (zannedersem stajyer olduğumu anlamışlardı). Sonrasında yerine oturduğumu farkettiğim Oğuz adında bir stajyer daha belirdi kapıda. Bir Bilkentli daha görmek biraz rahatlatmıştı beni. CTIS’te okuyan 2. sınıf çekik gözlü bir eleman. Önümüzdeki ay için aynı masayı paylaşacağımızın bilincinde değiliz henüz. Bir aydır burada, ikinci ayına başlamak üzere. Burada çalışan insanlarla ilgili ilk bilgilerin çoğunu ondan almıştım:
– Çağlar Abi var, süper bak.
– Soner yeni evlendi askere gidicek o, hani şu uzun saçlı.
– Kerem, benden sorumlu olan,
– Merve var bi de köpürük saçlı.
– Murat Abinin tişörtler süper.
– Yeşim voleybolcu heralde (bunu sormaya hiç fırsatım olmadı, o da gitti)
– Sinan Abi’nin (önceleri abi demekten vazgeçmek inanılmaz zordu, şimdi de abi demek ters geliyo) metal şarkıları
– …
Sonrasında bizi konferans salonuna aldılar, kuralları anlattılar. 2 gün önce, ilişik kesmek için gittiğim, bilgisayarımı teslim ettiğim Oktay bilgisayar kullanımını, torrent yasağını vs. anlattı bizlere. Sonra lablara dağıtıldık. Özlem Abla benimle beraber şimdi ismini hatırlamadığım tombik ODTÜ’lü bir kızı Ayhan Türeli’ye almıştı. Hakan Abi de vardı, bu uzun saçlı ilginç adamı ilk defa o zaman görmüştüm. Neler bildiğimizi sordular, ne yapmak istediğimizi vs. Ben Java biliyorum deyince bizimkilerin gözleri parladı =) Ya da ben öyle zannettim. Hemen beni Hakan Abi ile Sertan Abi’nin stajyeri yaptılar oracıkta. Diğer tombik kız da Ahmet Bey’in (Tübitak’ta Bey sıfatıyla hitap ettiğim tek kişi idi o zamanlar) stajyeri oldu. Hakan Abi en ilginciydi aralarında, motorsikletle gelip giden, uzun saçlı, Yazılım Teknolojileri Grubu lideri. Elini koda bulaştıran bir yönetici, inanılmaz bir adam. Disiplin konusunda ise Çağlar denen bi sistem yöneticisi gördüm, tanıdım. İnanılmaz sevdim. Bloglarını okudum.
Tabi bütün bu arada çalıştım da. Hadoop öğrendim. Bana tam 8 ay sonra Tübitak kapısını tekrar açacak olan, daha sonrasında yüksek lisans için başvuru sebebim, tez konum olacak olan konuyla ilgili ilk bilgileri o zaman edindim. Bu bir ayın çok ekmeğini yedim ben. Hala da yemeye devam ediyorum, bir şekilde bütün yollar Hadoop’a çıktı benim için. Tombik kız network ile ilgili bir sunum yaptı. Oğuz hemen hemen hiçbir şey yapmadı =) Sinan arkamızda metal dinlemeye devam etti. Öğle yemeklerini bayılarak yedik, mutfaktan bedava bol bol çay kahve aldık. (Şimdi o çay kahveler de yok artık). Ben sonrasında öğlenleri yemek yiyeceğimi bilmediğim Serdar Abi ve Bekir Abi ile bitişik kübikte stajımı tamamladım. Hilal ile Narin’in adını dahi bilmiyordum. Soner, yine bir uzun saçlı adam, yeni evlenmiş o kadar, başka bir fikrim yok.
Böyle bir stajla başlayan Tübitak maceram, 8 ay sonra tekrar başladı. 1 Şubat 2010, Mısır’dan döndüğümüzün ertesi günü. 2 yıl böyle devam etti, biraz hüzünlü, biraz sevinçli, biraz güzel biraz kötü bitti. Kendime çok şey kattım, en güzeli bir sürü yeni dost edindim. İnsan ilişkileri konusunda inanılmaz deneyim sahibi oldum. İnsanlarla nasıl konuşulması/konuşulmaması gerektiğini öğrendim. Birbiri arkasından konuşanı da gördüm, aşık olanı da farkettim. Psikolojisi hiç de normal olmayan kişileri de tanıdım, en ufak problemimde bana psikologdan daha faydalı olabilecek dostlarım da oldu. Profesyonellik nedir onu da gördüm, işine duygusallık karıştırmayı da. İnsanların nasıl aniden değişebildiğini keşfettim. Sorumluluk almanın, altında ezilmenin, yanlış yapmanın, yanlışını söylemenin nasıl bir his olduğunu dibine kadar anladım. Çabaladım, elimden geleni yaptım herhalde. Projede hep en küçük eleman hep bendim. Hiç kimse ile kavga etmedim, en ufak bir tartışmam dahi olmadı, kimseye saygısızlık dahi etmedim. Ama bu iki yılda çok da büyüdüm. Saygı gördüğümü hissettim, değer verildiğini hissettim. Bu yaşadıklarım yanında, teknik öğrendiklerim zannediyorum çok hafif kalır. Zaten son 6 aydır benzer işleri tekrarladığımdan kendimi teknik açıdan çok geliştirdiğimi de söyleyemeyeceğim. Ama elde kalan dostlukları geliştirebilmek için, daha fazla vakit geçirebilmek için elimden geleni yaptım.
Ayrılırken iş arkadaşlarımdan, staj süresince, hatta işimin ilk yılında hiç tanımadığım, ikinici yılında ise “dost” demeye başladığım insanlardan, altında “Dostların.. ” yazılı bir plaket aldım. Bu iki yılın en güzel hediyesi bu oldu. Elbette plaketin böylesine sıcak samimi insanlardan geliyor olması da işe apayrı bir boyut kattı. Herkes o kadar mutluydu ki o veda yemeğinde, normalde duygusallaşıp birkaç damla gözyaşı dökebilecek ben ağlayamadım. Ezgi Can gittiğinde çok üzülmüştüm. Ama şu anda gidenlerin hepsinin daha mutlu olacağını bilmenin rahatlığı var sanırım içimde. Ya da ilk gidenler çok koymuştu bana, sonrasında alıştım.
Bugün evde ilk günümdü, koşuşturmaca ile geçtiği için hala farkına varabilmiş değilim. Ama bu adamların, çatlak olanların bile, her birini tek tek özleyeceğime eminim.
İlk işim, Uzay maceramız da böylece son buldu.
Haha evet ya ağzına biber sürecektim nerdeyse *abi* deme diye 🙂
Yeni maceran daha güzel olacak bak.. (Olsa iyi olur, hayal kırıklığı yaşatma bana 🙂 )
Niye genelde tüm yazılarını şu şekilde okuyorum ben: böhüüüüüüüüüüüü
Olm, enstitünün adını hala öğrenmemişsin; “TÜBİTAK Uzay Teknolojileri Araştırma Enstitüsü” 😀
Sevgilerimle…
Rumuz şahane yalnız =) The Abla