Yazıyı MFÖ’nün aslında pek de bilinmemiş, aralarda kaybolmuş en sevdiğim şarkılarından biriyle açacağım. Bodrum Bodrum :
Bir zamanlar aşık olmuştum, ismi neydi unuttum =) (Bunun hemen ardından da inceden bir kahkaha duyuyoruz). Finallerden bunaldığım için -gerçi henüz çalışmaya başlayamadım, sürüp giden projelerden dolayı – yaz planı yapmaya karar verdim kendime. Evet, şimdi, şu anda. Önceden hali hazırda bir listem vardı da buraya aktarıyor değilim. Şimdi aklıma geldiği gibi yazacağım.
– İtalyanca . Fransa’daki Fransızca faciasından sonra bu riski göze alamam. Yatıp kalkıp İtalyanca çalışmam lazım =) Tamam belki de o kadar değil, nitekim temel şeyleri en azından bir noktada oturtmak lazım. Sonrasında Finlandiya’daki Sait misali ‘I’m Albeeerto from Milaaano’ cümlesini gönül rahatlığıyla kurabilirim. İşin şakası elbet, ama İtalyanca güzel be. Kullanmayacak olsak da güzel.
– Finlandiya Kitabı. Evet taslağını hemen hemen çıkardığımız kitabımızı yazıp bu konuda girişimlere de başlıyoruz. Bu en büyük projelerimden biri olacak, düşündükçe bile heyecanlanıyorum. İşin ‘ürün ortaya koymak’ tarafı bir yana, bir de ‘ya tutarsa’ hesabı var. Belki devamı da gelir sonra.
– Freelancer. Belki internetten bir iki iş kapabilirim, nede olsa koskoca (hemencecik göz açıp kapayıncaya kadar geçecek olan) 2-3 ay vaktim var. Bu iş olmadı kafamda her daim proje var benim. En kötü ihtimalle iPhone uygulamamı bitiririm =) Zaten Macbook Air’im iyice kirlendi her tarafı koda bulandı, bir de objective-c yazarız, zarar gelmez. Büyük ihtimalle bu plan yalan olacak, şimdiden hissediyorum, ama biraz teknik bir şeyler yazayım ki çok boş görünmesin 😀
– Ud tekrarı. Zaten belli bir temel oturtmuştuk, Ud’umuz maalesef yanımızda olmadığından bir tekrar yapmak sonrasında da ilerletmek gerek. Sonra gelsin iftar sonrası akşamlarında yanık Türk Sanat Müziği eserleri.
– Deniz. Güneş. Kum. Yazlığa gider miyim, gidersem ne kadar kalırım, ama Seferihisar aslında yukarıdaki projeler için ideal bir yer. Kafa dinlenilesi, yatılası, hiç bişey yapılmayası. Tek eksik internet yok. Bir de telefon sadece 3. katta çekiyor. Bir de muhabbet edecek yaşıt kimse yok. Ama güzel. Dalından şeftali koparmak. Hiçbir şey, hiçbir şey yapmamak. Böyle akşam alıcaksın eline çayını, gidiceksin sahile. Oh mis.
– Yunanistan. Param yok. Ama bi ton Yunan arkadaş edindim. Kalacak yer sıkıntısı yok, yemek hallolur. Vize var. Ama gidiş biraz çetrefilli olabilir. Bilmiyorum şimdilik uçuk bir plan. Bakalım bakalım.
– Alperen ile akşam yürüyüşleri. İftar sonrası, Alperen ile akşam muhabbetleri, Cansuların evinin önünden geçiş, gözün hafifçe seğirip 1. kat camına bakması, Gazimahallesi dondurmacısında ufak bir duraklama, parkta çekirdek çitlemece, bir de Sedir’de akşam çayı. Yine çalan aynı Karadeniz Türküleri ya da Türk Sanat Müziği ezgileri. Belki bizim terasta bağlama. Burada beleşe getirdiğim amfiyi nasıl Türkiye’ye götürürüm bilmiyorum ama, götürebilirsem şahane olacak.
– Bağlama. İki yıldır sürünen bu projemi artık nihayete erdirme vakti geldi. Aslında elimde birkaç kayıt var ama eklemeye üşendiğimden, beğenmediğimden, içimden geldiği gibi yazamadığımdan filan kaldı böyle : http://baglamamperdeperde.wordpress.com/
– Kitap. Burada en çok özlediğim şeylerden birisi. Önce Le Petit Nicolas’ı bitireceğiz ama. O bitmeden Türkçe kitaba başlamak yok. Kendime yasak koydum. Az buz kalan Fransızcamızı da dönünce unutmayalım mösyö.
– Görmediğim bir şehir. Gerçi Semih’in ya da Aykut’un düğünlerinden ötürü ya Giresun ya da Konya’ya gideceğim. Bunlar harici bi yere daha gitmek lazım. Bursa olabilir mesela, hiç gitmedim. Yada Edirne. Belki Trabzon. Bilmiyorum.
– Yazmak. Ve elbet te yazmak. Bol bol yazmak. İspanya’yı, Paris’i, Amsterdam’ı yazmak. Brüksel’i anlatmak. Normandiya kıyılarında aşık olmak, Seine nehrini gece botla gezmek, sabahın 6’sında Granada’da otobüse doğru yol almak, Malaga’da 70 yaşlarında bi amca ile İspanyolca bilmeden muhabbet etmek. Flamenko. Barcelona’da yağmurda saatlerce ıslanmak. Cadiz’de, sahilde yaşadığım o 3 dakikayı, bavulları, kumdan kaleyi, insanların yüzlerindeki gülümsemeyi dondurma, o anda sonsuza kadar yaşama isteği. Hepsini yazacağım tek tek.
– Nargile. Terasa bir nargile planım var, olmazsa Osmanlı Nargile her daim Yüzüncüyıl’da zaten =) Bir de çay.
– Oyun. Bu noktada bitememiş oyunlar da devreye giriyor. Assasin’s Creed mesela. Baymıştı bi yerde ama bitirmek lazım =) StarCraft’ı bitirdim ama yenisi çıktı, belkim paraya kıyarsam onu alabilirim. Ya da eskisini tekrar baştan oynarım.
– Spor. Buraya spor yazdım ama, amaç spor yapmak, fit olmak, kas yapmak değil. Yatıcam. Malak gibi mi deyim artık karpuz gibi mi diyeyim, yatıcam arkadaş. Yazlığa gitsem de yüzme çabalarım nefes nefese dubaya kadar ulaşıp dubada yatmaktan ibaret olduğu için, sıkıntı yok =) 25 yıldır düzenli spor yapamadıysa bir insan, bazı şeyleri bir noktada kabullenmek gerekiyor.
Tam keyif adamıyım yeminle. Az kaldı. Önümdeki 22 gün geçti miydi artık benden kralı yok. Bodrum bodrum. Bir zamanlar aşık olmuştum ismi neydi unuttum. Deniz güneş ve kum.
tren yolu tarafını temizletiyorum sen gelene kadar… “bodrum bodrum”…
yürüyüş yolu yapıyolardı ben ayrılırken, pazar yerinden sonrasına. Noldu acaip merak içerisindeyim =)
pek bi şeye benzemedi, kısacık bir yol oldu o.
bu arada mahalleye nargilesi olan yeni bir mekan açıldı, şenol caddesi üstünde. fizik tedavi’nin yanında. görmüşsündür gerçi.
gordum de denemedim henuz 🙂 Alperen futureme mailini de aldim ama oluyorum su siralar yogunluktan, yazcagim.