Paris Günlükleri XIII – Dipten Çıkış

Kaptan’ın Seyir Defteri
Kayıt 0013
28.02
Dipten Çıkış

Çok şeyler oldu. Buraya yazıp yazmama konusunda kararsızım. (Çünkü yazacağım çok daha güzel bir yer buldum : kitap).Finaller bitti, projeler bitti, Türkiye’ye gittim geldim. Bu arada ilginç anekdotlar oldu tabi :

– Champagne gezisinde, otobüste Noel şarkı yarışmasında Hayde Gidelum Hayde ile birinci oldum. 5:18’den sonra. Bir de üstüne kazandığım sıcak şarabı içerken, kimseye bu aslında Noel şarkısı değil diyemedim. Bizde Noel şarkısı yoktu ki ! Videosu için 5:20’den itibaren  :

– Amsterdam’a, Brüksel’e, Champagne’ya, Loire’a gittim. Haftaya Normandiya çıkartması yapıcam. (hakkaten). Loire’a gitmem Probability & Statistics dersinin teorik kısmından kalmama sebep oldu. Final sınavından 20/20 aldım, ama Central Limit Theorem’in ispatını sözlüde yapamadım.

– Ha evet, sözlü oldum. Hoca bizzat İtalya’dan buraya gelip bizi sözlü yaptı. Bu ney la dedim. Fayda etmedi. Haziranda tekrar giricem.

– Dersler bu dönem çok zevkli. Biraz zor, özellikle Biyoinformatik’te çok hızlı gidiyoruz allak bullak oldum. Opinion Mining de öyle. Ama konular zevkli. Benim allaklığım veya bullaklığım ise olmayan matematik temelimin, temelinden sarsılmış olmasıyla alakalı. Bu yüzden şu sıralar ekstradan lineer ve istatistik çalışıyorum. Sevmeye başladım.

– Hayat güzel. Yeni arkadaşlar edindim. Fransız şatoları gördüm.

427245_534575526573089_87995049_n

– Yeni tool’lar kullanmayı öğreniyorum. Zaten adını bildiğim, bi iki gördüğüm R-Project ile epey bir şey yapacağız gibi.

– Finlandiya ile ilgili kitabıma başladım. Geçen hafta E-Health adında saçma sapan bir ders görüyorduk, uyumamak için oturdum outline çıkardım. Epey güzel olacağa benziyor. Yayımlatamazsam kendim okurum =) Yaz sonuna biter. Şato gezisinde iki Fin kız ile Fince konuştum. Kendime şaştım. Geçmiş zaman bile kullandım yani. Fin sarışınlığı insana neler yaptırıyor :)))

– Evimde Japon bir adam kalıyor. 3 hafta daha burada (ev sahibimin odasında) kalacak. Adam İngilizce konuşmuyor inatla, ne zaman Fransızcam yetmese İngilizce bir şey desem, anlayıp Fransızca cevap veriyor. Hadi Fransızlar neyse de… Ya havle vela illa billa…

– Ev sahibim açık ve net bir şekilde, şu tarihte geliyoruz, arkadaşların gelmesin dedi. Üzüldüm. Tek tatilim paskalya tatilinde misafir ağırlayamayacağıma göre, şimdiden tatil planı yapmaya başlamam lazım. Ben yokken dostum Andrej’in doğumgünü hediyesi olan kaktüsü attıkları için de ayrı üzüldüm.

– Her hafta cumartesi ya da pazar günümü kültürel gezilere ayırdım. Bir hafta Paleontoloji müzesine gittim. Bir önceki hafta Pantheon. Bu hafta Musee des Arts et Metiers. 26 yaşından küçük olunca, ve Fransız öğrenci kartım olunca bütün bunlar hep bedava. İşte bunlar hep kültür.

– Açlık Oyunları’nın 3. kitabındayım, bitmek üzere. Bunun harici Uykuda Çocuk Ölümleri adlı bir kitaba başlamıştım. Okuyamasam da inat ettim, bitiricem ülen seni dedim. Yenildim. Yok. Bitmiyor. Bir de salak gibi 2. ve 3. kitabını da getirdim buraya, ekstra yük. Bir hocamın gazına gelip almıştım. Vallahi anlayamadım nesini beğenmiş. İlk başta 20 sayfa filan çok güzeldi, sonradan hiçbir şey anlamadım kitaptan.

– Bağlama dersleri vermeye başladım. 2 öğrencim var, 3. arkadaş bağlama bulamadı. Yalnız ilginç olan nokta, Sevda’ya ısrarla uzun sap bağlama dememe rağmen kısa sap ile geldi. O da bilmiyormuş. Rahman ise dersi kısa sap zannetmiş. Böylece ikisi de aynı olunca benim işim de daha kolaylaştı en azından. Fakat kısa sap bağlama düzenine pek hakim değilim. Artık en azından bir noktaya kadar, başlangıç seviyesi gideriz diye düşünüyorum.

– Bağlama dersleri hariç bir de Fransız bir bayana türkü söyleme dersi veriyorum. Yapma etme ablacım, ben bu işin eğitimini de almadım, eğitimini de vermedim. Hiçbir profesyonelliğim olmaması yanı sıra, amatörlüğüm bile yok dedim. Olsun önemli değil dedi. Marie-Claire ablamız her hafta cumartesi benden türkü dersi alıyor. İki ders yaptık şimdiye kadar, güzel gidiyor bakalım. Kendisi çok memnun.

– Bir dinleti teklifi daha aldım, (daha demiştken, ilk dönem Paris Türk Kadın Derneği’nin bir organizasyon yemeğinde bağlama çalıp türkü söylemiştim),  ama gidebilecek miyim bilmiyorum. Çok yoğunlaştım, çok sosyalleştim yine. Biri beni durdursun.

– Metro müzisyenliğine yeniden başvurmuştum. Adamlar Şubat’ta mail atın dediler. Ocak’ta tekrar mail attım. Şubat’ta mail atın dediler. Şubat’ta mail attım, Eylül’de gelin dediler. Bu koduumun Fransızlarının her işi böyle. Ben de sinirlendim artık (önceki cümledeki keyword’den görebileceğiniz üzere) adamlara uzun bir mail döşedim. İngilizce yazsam çöpe gideceğini bildiğimden, Fransızcasını da üşenmedim yazdım. Etkili oldu, haber verecekler yakında.

– Burada ilk dönemden çok az arkadaşım kaldı. Ama bunlardan biri olan Sophia ile zaten ülkesine dönse dahi çok iyi arkadaş kalacağımız kesindi. Genelde herhangi bir aktiviteye giderken beraber takılıyoruz. Keyfimiz yerinde.

– Bilkent askerlik işini de hallediyorum gibi gibi. Hala Bilkent öğrencisi olarak kalabileceğim. Ama tecilim buradan devam edecek. Bir problem olmaz umarım. (yoksa yazın hapı yuttuk).

– Kuzenim, Çağlar Abim, hayatta ilk ve hep örnek aldığım adam bu Pazar evleniyor fakat maalesef nikaha gidemiyorum (biletler 370 euro, üstüne sadece cumartesi pazar kalmak akıl karı değil. Paranın da gözü kör olsun bea).

– Bugün müthiş bir türlü yemeği, yanına da ince köftelik bulgurdan bir bulgur pilavı yaptım. Afiyetle yedim. Yarın da Sophia, Nathalie ve Johannes’e hazır çorba arşivimden bir çorba seçip götürücem. Analı Kızlı olur, Toros Çorbası olur, Yuğmaç mı ne ondan oluur… Bakıcaz. Üstüne de baklavam ve Bolçi.

– Bolçi demişken, Bolçi’yi de İstanbul’da harbiden iyi arkadaş, yakın dost olmaya başladığım birine almıştım. Görüşmeye gelmedi. Ben de Bolçi’yi baklavaların da yanına koyarak buraya getirdim =) Muhtemelen bu yazıyı hiç okumayacak zaten. Ama belki de görüşmediğimiz iyi olmuş. Görüşsek ben muhtemelen aşık filan olurdum. Ama yine de kitabımda (1. kitap Finlandiya, 2. kitap Paris) yazacağım. Renkli gözlere zaafım var.

– Geçen cumartesi hayatımda ilk defa bir Jazz dinletisine gittim. Canlı, alev alev, saksafonundan son sürat heyecan fışkıran bir grup dinledik. Ortada enerjisi hiç tükenmeyen, karşısındaki 50 yaşında olan ama 15 yaşında gibi utanıp sıkılan teyzeme çapkın bakışlar fırlatan amcalar, dopdolu bir dans pisti… Verdiğim 10 euroyu sonuna kadar haketti.

– Sınıfta bir gerginlik hakim. İnsanlar birbiriyle küs. Bazıları facebooktan bile silmiş birbirini. (Not: Ben dahil 6 kişiyiz). Sanırım herkesle çok iyi geçinen, bir ben bir de Mısılı Yüsra varız.

– Fransızca sınıfım ise apayrı. Müthiş geyik bir hoca, ilk dersten itibaren sıkı fıkı olmuş, Salı günleri ders çıkışı bir iki bir şeyler içip muhabbete giden bir grup, 4 Yunan, 3 İtalyan, 1 Çinli, 1 Bolivyalı, 1 Çek, 1 İsviçreli, 1 Kanadalı, 1 Alman, 1 Norveçli, 1 Rus, 1 Polonyalı, 1 İspanyol. Ve sadece 1 Türk. Burada hala tek Türk dolaşıyorum, hiçbir gezide Türk çıkmıyor karşıma, hiçbir sınıfımda Türk yok. Bir acayiplik var sanki. Şikayetçi değilim de…

– Hobbit’i, Fransızların deyimiyle Le Hobbit’i Bağlama ile kaydettim. Fena da olmadı. Paylaşanlar, yorum yazanlar, alkışlayanlara teşekkürü bir borç bilirim. Beni sizler yarattınız… İki günde 440 izlenme sayısı da güzel hiç fena değil =)

– Bu özet olayı iyi oldu aslında be, belki bundan sonra böyle devam etmek daha iyi olabilir.

– Sanırım keyfim yerinde. (Ammman tahtaya vur).

Leave a Reply

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.