Kaptan’ın Seyir Defteri
Kayıt 0013
14.01
Finaller
Önce açılış müziğimizi verelim :
Hayatımın hiçbir döneminde bu kadar eksik hissetmiyor, bu kadar net bir şekilde başarısız olacağımın farkına varmıyordum. Saat 2:44, Paris maceramın ilk finaline 7 saatten biraz fazla bir süre kalmış.
Son 2-3 haftadır dersimiz olmamasına rağmen, iki adet Logic ödevi, bir adet Database projesi, üstüne de Software Meth. Proje final raporu derken o 3 hafta su olup aktı resmen. Geçen hafta başladığım database slaytlarına çalışmayı, bütün notları anlayarak tekrar etmeyi şu an itibariyle yeni bitiriyorum. Hiç soru çözmedim, çözülmüş soruların üzerinden geçtim. Notlar aldım.. Sınavda kitap defter açık, bu çıkarsa oturup slaytlardan okurum dediğim noktaları işaretledim. Bir haftadır günde yaklaşık 8 saatten fazla çalışıyorum. Öncesinde de Logic ödevi için benzer bir dönem geçirdim. Eh şimdi kendime soruyorum elbet, neden böyle oldu? Ve an itibariyle 6 finalin sadece birinden geçebilecek yeterlilikte hissediyorum kendimi. (Hayır abartı değil, anlatacağım).
Birincisi, Erasmus dönemim, daha sonraları uzun uzun anlatacağım üzere [Amsterdam öncesi / Amsterdam sonrası] olarak iki döneme ayrılmış durumda.
Amsterdam Öncesi :
Deli gibi bir arkadaş özlemim vardı, dışarı çıkacak birkaç insan, muhabbet edecek, tanıyacak birilerini arıyordum. Her gün aynıcinsbeşinsan’ı göre göre eve gelmek, ardından ödev yapmak, proje yetiştirmek, 3 hafta sonrasının projesinin grup arkadaşlarım tarafından bitirilmiş olduğunu görmek, beni burada yalnız, yapayalnız hissettirdi. Onlardan biri gibi olmadığımı farkettikçe uzaklaştım, soğudum. Buraya sadece ders çalışmaya gelmiş insanlar var, ben onlar gibi hissedemedim hiçbir zaman. Paris’tesiniz ulan! diyemedim. Edith Piaf’ı bir pdf programı zanneden kaç kişi tanırsınız hayatınızda? Fransız şarabını tatmamış, 365 çeşit olduğu rivayet edilen peynirlerinden hiçbirini denememiş insanlar var. Ben böyle değilim hacut. İşte böyle olmayan birileriyle tanışmam da Amsterdam gezisine denk geldi.
Amsterdam Sonrası :
Bir milyon arkadaş edindiğim, içlerinden 5-6 tanesiyle sürekli takılmaya başlayacağım haftasonları burada vuku buldu. Özellikle İsveçli bir eleman ile, Marcus ile bayağı kanka olduk. Slovak arkadaşlara dönem sonunda ‘Gözlerin gökte parlayan iki yıldız kadar güzel’ cümlesini Slovakça, mükemmel bir telaffuz ile söyleyebilir duruma gelmiştim. Kanadalı bir kankam oldu, Sophia, ne zaman başım sıkışsa arayabileceğim, atlayıp gelecek biriydi. Genelde her hafta sınıfımdakiler evde oturup çamaşır yıkarken (şaka değil), ya da ders çalışırken, ben çıktım bunlarla muhabbet ettim. Hatta öyle ki, finallerime üç gün kala, komple bunalmışken İsveçli bir güzel ile bir akşam yemeğine hayır demedim. Çıktım. Gezilere de katıldım. Dünyanın diğer ucundan buraya gelip, kıtalar, okyanuslar aşıp gelen elemanlar, hiçbir yere gitmediler. Belçika’ya gittim, Champagne’ya gittim şampanya nasıl yapılır gördüm. Bruge’e hayran kaldım, Lille’de bol bol fotoğraf çektim. Dengeyi korumaya çalıştım, haftaiçi genelde her gün ders çalışıyordum. Ama olmadı yetişmedi.
Belki de ben bu program için uygun değilimdir diye düşünmüyor değilim. Çünkü adamların bizden bekledikleri resmen robot olmak. Programda robot olmayanlar yok değil, var. 7/24 ders çalışan, hatta üstüne ekstra şeyler deneyen genius dolu bir grupla beraberim. Lakin, ben böyle değilim. Bugün bir Türk gecesinde bağlama çalar mısın şeklinde bir teklif almış olmak, inanın beni dönemi başarıyla bitirmekten daha çok heyecanlandırıyor. Ya da yazın yazmayı düşündüğüm kitap, erasmus maceralarım, gezilerim.
Sabaha saatler kala, çıkmış sorulara bakmaya başlamadan hemen önce şunları söylemeliyim, itiraf etmeliyim kendime : Pişman değilim.
Bir kere bile Eiffel’e çıkmamış, Pantheon’a gitmemiş, Jardin de Plantes’da, Parc de Luxembourg’da yürümemiş bir halde, haftaya Türkiye’ye dönüyor olsa idim, içimde koca bir boşluk, 5 aydır aralıksız ders çalışmış olmanın verdiği buhran ve stres ile dönemi bitirecektim. Şu anda üzerimde müthiş bir rahatlık var. Bir odun, bir makina olmamanın verdiği hazzı yaşıyorum. Matematik konusunda da afedersiniz – 3-taşaklı – olmadığıma göre, benim adım hıdır, elimden gelen budur. Şu anki durum şöyle.
Pazartesi (bugün sabah) : Database finalim var. Projesinin patladığını önceki yazılarda yazdım zaten. Öyle hayvani bir slaytlar dizisi var ki, toplamda 600 sayfadan fazla slayt mevcut, ve hepsi teorik, hepsi ispat, kural, acayip şeyler dolu.Ve benim yıllardır öğrenmeye alıştığım tek bir şey eksik : örnek. Yeterince ne örnek var, ne soru var. Elimdeki tek sorular slayt sonlarındaki dandik birer cümlelik şeyler, ve geçen sene çıkmış sorular. Bir de zaman eksik tabi. (Meslektaşlarım, database dediysek SQL değil, lütfen. Datalog, OCaml, XPath, XQuery, bütün SQL’in ardındaki matematik, ispat, mantık vs.) Bir de hiçbir dersin kitabının olmaması, hepsine slayt üzerinden çalışıyor olmak da bir o kadar bunaltıcı, göz yorucu.
Advanced Databases |
Konular %90 – Hakimiyet %40 (Ptesi) |
Mult. Data Analysis |
Konular %30 – Hakimiyet %60 (Salı) |
Probability & Statistics |
Konular %30 – Hakimiyet %30 (Çarş) |
Optimization |
Konular %01 – Hakimiyet %01 (Perş) |
Logic and Knowledge Repr |
Konular %90 – Hakimiyet %60 (Cuma) |
Software Methodologies |
Konular %0 – Hakimiyet %100 (Ptesi) |
Optimization hakkında en ufak bir fikrim yok. Ödevler derken bir yerde koptu gitti her şey. Bir şeyler biliyorum, ama ne bildiğimi, nasıl kullanılacağını da bilmiyorum. Hep bir örnek soru üzerinden ödev yapma şeklinde geçti bütün dönem, hiçbir şey anlamadım. Logic ödevleri sayesinde konular bitti ama PROLOG ile başım biraz dertte. Soft. Meth.’e gelirsek.
Projesinden A+ aldım. Evet sonunda bir de + (artı) var. 😀 En iyi proje benimkiymiş. Slaytların da hiçbirini okumadım, final namına hiçbir şey yapmadım ama bir sonraki haftasonu bol bol vaktim olacak, bir de programdaki mantar gibi türeyen matematikçinin, istatistikçinin aksine yazılımcı olmanın verdiği bir güven de var elbette.
Bütün sınavlar open-book dediğimiz, kitap defter açık cinsten. Böyle sınavlar beni oldum olası korkutmuştur. Ara ki bulasın, bulsan da kesin eksiktir, örnek karman çormandır, hocanın sorduğu karmanın da çormanıdır. Open-Book dedin miydi bi tırsarım, bir titrer kendime gelirim. Open-Book demek zor demektir. Bu sınavların 6’sı da open-book.Bir de istatistikten ‘sözlü’ var. Sözlü ne la? Ben en son sözlüme lisede girmiştim herhalde, ortaokul bile olabilir.
MDA için hiç ödev yoktu koca dönem boyunca. Ama konuları anladım gibi, bilmiyorum şansım %50. Diğerleri sakat durumda şu anda. İnsanlar bana
- yaparsın yeaaaaa,
- sen yapamazsan kim yapacak,
- hep böyle diyosun geçiyosun sonra,
- başaracağına eminim
- halledersiiiiiin
Gibi cümlelerle geliyorlar, bana bunlarla gelmeyin kardeşim. Size projeyi teslim gününden bir ay önce bitiren adamlardan bahsediyorum. Sınıf böyle olunca hocalar da kastıracaklar. Ki geçen sene çok acı kastırmışlar. Benim bu dönem ‘birazcık’ başarısız olacağım aşikar.
Ama bu konuda en güzel his ise, şu anda rahat olup bu yazıyı yazıyor olabilmem. Haftaya benim kuzenin deyimiyle afedersiniz – ‘ak göt kara göt’ – belli olacak. Her şey çok güzel olacak filmindeki gibi : ya bu deveyi güdersin, ya bu diyardan gidersin.. Eğer finallerden kalırsam ne olur? Burada dersi tekrar alma yok, zaten almak da mümkün değil ikinci dönem de 6 ders var. Haziran’da bütünleme gibi bir şey var, finallere tekrar girebiliyoruz. Ama kendimce şöyle bir karar aldım, olur da 3 dersten fazla kalırsam, artık kesinlilke benim buraya ait olmadığıma karar verip Türkiye’ye dönebilirim. Oturup ağlayacak değilim herhalde. Belki Bilkent’teki masterımı bile bitiririm =) Son finalim 21 Ocak’ta, 21 Ocak akşamı gelecek ev sahibimin evin durumunu görmesi beni daha çok endişelendiriyor sanırım =)
Finallere tek bir cümlem var : ‘KASIMPAŞA’.
Edit : Bir 10 günüm daha olsaymış, ve sınavlar arasında birer gün dinlenme payı olsaymış, her sınavdan çok şahane notlarla çıkabilirmişim. Haftanın her günü hayvan bir final, olmuyor. Halamın da bıyığı olsaymış..
Saygıncan daha önce “sen yaparsın yeaaa” dediysem (ki dedim, biliyom) lafımı geri alıyorum 😀 ama yine de, bi taraflarımız sıkışınca işleri paşa paşa hallettiğimizi de hatırlatıyorum 😉