Renkler

Renkleri nasıl kaybederiz bilir misiniz? Ya da yazar burada yapacağı saçma benzetmeleri, hayat sorgulamalarını bir kenara bırakıp, soruyu şu şekilde de sorabilirdi : bir cismin rengini nasıl algılarız ?

Önce yukarıdan bir dizi ışık demeti inmelidir. Bu huzmeler cisme dokunup, hafifçe okşayıp ufak renk parçacıklarını taşıyarak gözbebeğime getirirler. Nesnesine göre değişir elbet bu. Bazı renkler zaten kendinden soluktur, göze çarpmaz bile. Rengi ne renk kimse ayırt dahi edemez. Kimi zaman da öylesine parlaktır ki, nesnenin kendisi ‘gözbebeğim’ olur. Rengi önemli değil, eğer ışıl ışıl parlıyorsa, gri de olsa kan kırmızısı da, göz doldurur.

Parlak nesnelerin verecek o kadar çok şeyi vardır ki. Işık, taşı taşı bitiremez tanecikleri. Ve ben de bu parlaklığa odaklanırım, aldanırım. Gözbebeğim o parlaklık olmuştur artık. Taşınan, o hiç bitmeyen tanecikler insana kendini daha değerli hissettirir. Parlaklık giderse kör olacağımı, karanlıkta kalacağımı zannederim. O parlaklığa aldanmaya o kadar hazırımdır ki, o kadar kaptırırım ki kendimi, gözbebeklerim biliçsiz, kendiliğinden daha çok açılır, içeri daha çok ışık girer, daha çok acıtır. Daha feci yakar. Parlaklık gidince kör olacağımı zannederken, aslında parlaklıkla kör olurum.

Fakat güneşin elinin değdiği her nesne gibi, bu cisimlerin de parlaklığı elbet bir gün solar. Tıpkı şu anda oturduğum terastaki salıncak minderleri gibi. Renkler o kadar alacalıdır, o kadar güzeldir ki, mavisinden kendimi alamam. Ama günden güne solduğunu da farkederim. Sanki bakmasam, Işık bana o tanecikleri hiç taşımasa renkleri solmayacakmış, aynen öyle masmavi kalacaklarmış gibi gelir. Bakmaya kıyamam işte o zaman. ‘Gözümden bile sakınırım’. Ama bilirim ki, tanecikler ışığın yansımasıyla bana değilse de başkalarına gider. Saklamak isterim, kaldırmak isterim mavileri. Kendi gözümden değil, Işık’tan bile saklamak. Ama bu da ona ihanet, o güzelliğe hakaret olur. Bencillik de olur. Sanki yapabilecekmiş gibi mavilere sadece ben bakayım isterim. İnsanoğlu bencil ya yaradılıştan, ben yaslanayım, bana destek olsun o salıncak tentesi, güneşten beni korusun isterim. Yapamam da.

Rengi solarken yine bakmaya devam ederim. Işığın tek tek taşıdığı renk taneleriyle solana, rengi zamanla kaybolana kadar. Hatta kaybolduktan sonra bile. Belki o zaman, derim. Belki o zaman bu gözlerdeki yanma da kaybolur. Parlaklık azalsa da, gözdeki acı baki kalır. Ateşi söndürmeye gözyaşları kafi gelmez. Körlük değildir elde kalan, gözler yeniden görmeye başlar. Ama solgun da olsa, parlak da olsa önümdekine bakmaktan kendimi alamam.

Güzel renklerinden sen sorumlusun. Ve bir de Işık.


prism

1 Comment

Leave a Reply

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.