Bu yazıda annemlere motosiklet aldığımı nasıl söyledim (yaklaşık 1.5 ay sonra) onu ele alıyoruz. Ailesi ile yaşayan bir gencin yaşadığı çift hayat. Şizofreni başlangıcı. Şok şok şok.
Son yazımda Bahadır’dan, daha doğrusu annesinden motosikleti satın almıştım. Birkaç gün sonra bir cumartesi öğleden sonra Bahadır motosikleti getirdi. Henüz hiçbir ekipmanım olmadığı için motosiklete binmem söz konusu bile değildi zaten. Ama adam ısrar edince Teknokent ikizler blok önünde, cumartesi gününün verdiği boşlukla otoparkta bir 100 metre gittim. Kendi motoruma ilk binişim bu şekilde oldu. (Metin Usta’ya gösterirken de binmemiştim).
Planım çok basitti. Hazır Ağustos ayı, ODTÜ’nün açılmasına henüz bir aydan fazla süre var. Bu sürede okulun içinde pratik yapacak, fren çalışacak, dönüşlere hakimiyet sağlayacaktım. Sonra da annemlere gösterecektim.
Önce ekipmanı tamamladım. Bu aşamada Hakan (Sevimli, bir önceki yazıya yorum yazan alıngan arkadaş) bana süper destek oldu. Hangi montu alayım, kaskların hangisi daha iyi, eldivenin önemi, panik fren nedir, motosiklet sürerken bakış vs. derken epey bir motor muhabbeti yaptık.
Kask için çarpışma testinden 5 üzerinden 5 almış olan Nitro – Aikido modelini aldım. 350 TL kadar tuttu. İzmir’de yerli üretim son derece kaliteli olan bi motosiklet pantolonu aldım, kot görünümlü, yanları ve dizlerinde içten koruma olan, yırtılmaz kumaştan, su geçirmez vs. vs.Şu anda üzerimde bu pantolonla öğle aramda başlamış bulunmaktayım bu yazıya. Sanırım bir 350 TL’de ona verdim. Monta da bir o kadar verdim. Eldiven de biraz tuttu. Sonra bu motorun sigortasıydı, kaskın içine giymek için buff’ıydı, öte yandan zincir yağı, zincir temizleme spreyiydi filan derken hayvan gibi para harcadım. Yalnız ekipman takmadan 100 metre bile gitmediğim için, bunlar benim açımdan kritik aşamalardı. Hepsini birer birer hallettim.
ODTÜ’de pratik de yaptım. İlk defa Ekrem ile birlikte arkalı önlü Bilkent Shell’e gidip benzin aldım. Nasılsa ODTÜ’de dolanıyorum çok çıkmam bir daha diyerek benzini full doldurdum. Ertesi gün öğle saatlerinde sevdiceğime bakmaya bizim ofisin önüne gittiğimde yerde benzin damlaları gördüm. Tahliye borusundan damla damla pıtır pıtır damlıyordu. Ağustos sıcağı. Güneş. Benzin. Motor… Kalbim güm güm atmaya başladı. Tam da arkadaşlarla yemeğe çıkıyorduk. Yemeği nasıl yedim, o öğle arası nasıl geçti bilmiyorum. İşletme yemekhanesine gittik, orada sürekli bir havaya uçma, patlama sesi bekledim. Yemeği hızlıca yedikten sonra hemen Metin Usta’yı aradım.
- Ben : Alo? Merhaba Metin Usta, beni hatırladınız mı, hani siyah CBR 250 alırken size göstermiştim ?
- Metin Usta : Yoo hatırlamadım
- Ben : ???XX&&%^+%
- Metin Usta : Evet problem nedir ?
- Ben : Sanırım benim motor benzin akıtıyor.
- Metin Usta : Çok mu benzin aldınız ?
- Ben : Evet.
- Metin Usta : Aldıktan sonra güneşe mi koydunuz ?
- Ben : Evet.
- Metin Usta : Normal, akıtır. Sıcak havalarda depo şiştiği, içerideki sıvı genleştiği zaman tahliye borusundan fazlasını akıtabilir.
Metin Usta hakikaten kral adamdı. Yeni aldığım motorum patlamayacaktı. Teknokent İkizler binası benim yüzümden yanmayacaktı. İçime serin sular serpilmişti.
Motora epey alıştım. Bir kere Bilkent’e kuzenimin evine gittim geldim. Bir pazar yollar boşken birkaç kilometre yine okul dışına çıktım. Sıra geldi annemlere söylemeye.
Önce iki kuzenimle beraber bir simulasyon gerçekleştirdik. Çağlar Abime göre artık 28 yaşına gelmiştim, bizimkilere çat diye söyleyebilmeliydim. Bunda bir sakınca yoktu. Kendisi evli barklı, 2 ay sonra baba olacak adama challenge önerdim. Sen teyzeme sor bakalım ne tepki verecek acaba dedim. Dolayısıyla simulasyon yapma fikrimiz ortaya çıktı. İlk simulasyonun ses kaydı için buraya tıklayabilirsiniz.
Teyzem : Neyle ilgili yazlıkla mı ilgili ?
Çağlar Abim : Araçlarla ilgili. deniz araçlarını hallettik. Kanoyla girdik deniz işine. Motosiklet alcam.
Teyzem : Boşver be. Ben de dedim ki acaba arabanın arkasına şey mi alcak ?
Çağlar Abim : Karavan ? İstersen onu da alırız. Ama önce bi motor alalım.
Teyzem : Boşver ya araba varken motora mı binilir oğlum ya ?
Çağlar Abim : Ya bizim evden işe yakın işte daha güzel böyle vın vın vın
Teyzem : Hayır hayır, o gençler çocuklar için sen koskoca adamsın.
Çağlar Abim : Nasıl anne ya? Kaç yaşında olsaydım alabilirdim?
Teyzem : I ıh. Olmaz.
Çağlar Abim : Valla anne ya.
Teyzem : Hayır oğlum çok tehlikeli. Araba varken amaaan, aklını .. arabayı bulamayanlar onu alıyor.
Çağlar Abim : O da doğru da, bi de arabaya çok doymuş olanlar alıyo anne.
Teyzem : Hayır, sen çoluk çocuğa karışacaksın artık boşver =)))
Çağlar Abim : O zaman son iki ayım, şu eşek sıpası doğmadan iki ay alıyım biniyim olmaz mı ?
Teyzem : I ıh olmaz.
Konuşmayı kelimesi kelimesine yazdım. Böyle. Bu test başarılı geçmemiş gibi gözükebilir. Ama detaylı baktığınızda aslında teyzemin bütün şartlarını sağlıyorum.
- Evet henüz gencim. Çağlar Abimden gencim en azından
- Çoluk çocuğum yok.
- Araba alamam şu anda evet.
Gerekli bütün şartları sağladığıma ikna oldum. Ardından bir de benden küçük kuzenim, ve küçük teyzem simulasyonunu denedik. Ve sonuçta hayatımda ilk defa istem dışı olarak teyzem tarafından ZİBİDİ olarak nitelenmiş oldum. Aşağıdakini okumaya üşeniyorsanız, ses kaydı için buraya tıklayın. Bence dinleyin, kendi annenizi düşünün bir yandan da.
Alper : Anne. Sana yeni bi projemden bahsedicem.
Teyzem : Ne?
Alper : Şimdi farkettim ki insanların mesela değişik hobileri var. Onlar üzerinden de sohbet ediyorlar. Mesela golf oynuyo bi tanesi, bi başkası sörf yapıyo filan. Bence dünyanın her yerinde bulunan bi hobim olması lazım diye düşünüyorum.
Teyzem : Tabi
Alper : Dolayısıyla motor alıyım diyorum.
Teyzem : (Sessizlik) Nasıl motor ?
Alper : Baya bildiğin motor
Teyzem : Hee neyle motorla mı gitcen takım elbiseyle?
Alper : Ha mesela. Motorla giderim
Teyzem : Haa bok gidersin. Takım elbiseyle (kahkahalar)
Alper : Niye? İnsanlar gidiyor artık, çok şey yani
Teyzem : rüzgarı yağmuru
Alper : onun artık bir sürü kıyafeti var şeyi var.
Teyzem : Ee sonra? Motor mu konuşcaksın insanlarla ?
Alper : Evet. Alıyım mı motor ?
Teyzem : Spor yapsana, hobi yapsana, golf öğrensene ?
Alper : Seni motorla gezdiriyim filan falan dicem.
Teyzem : Ooo olmaz. Herkes binmez, ben binmem mesela
Alper : Neden ?
Teyzem : I ıh. Soğuk oluyo, rüzgar geliyo. Mesela sen onun yerine şey yapsan golf oynasan başka bişey yapsan ?
Alper : Sen şey ya. Golf. Şey. Dur bi dakka. Golf. Şeye ne diyon? Motor almama ne diyosun yani ?
Teyzem : Araba daha havalı diyorum.
Alper : Ama olur mu ya ötekini daha çok beğeniyo insanlar. Hele kızlar.
Teyzem : Onu giyineceksin motor kıyafetleri kasklar bilmemneler, saçın bozulacak takım elbisenin ütüsü bozulacak, sana arka koltukta böööyle şey şey gitmek yakışır. (aha aha)
Alper : Ama bi dakka. Alıp gelsem mesela ne tepki verirsin ?
Teyzem : Gidemicen ki aşağıda duracak.
Alper : Haftasonları binerim.
Teyzem : Ooo bak baaaak? Haftasonu binerim.. ondan sonra böyle böyle böyle arabaların arasından geçicen. Onlar da vuracak..
Alper : Rüzgarı vücudumda hissedicem.
Teyzem : Onlar da vuracak indiriverecek arkadan.
Alper : İstemiyo musun yani ?
Teyzem : Banane, benim istememle mi ?
Alper : Olur mu canım senin de fikrin önemli sonuçta. Annem olarak.
Teyzem : Bilmiyorum bana biraz zibidi işi gibi geldi. (Ah teyze ah..)
Alper : Zibidi mi ? Nasıl zibidi işi ya.. Bütün motorcular zibidi mi şimdi ? (Alper de benimle taşak geçecek sonra, zorluyor)
Yoo değil de. Senin işine uygun değil. Şimdi sen şeyci olsan, bi dükkan işletsen ürün teslim etsen olur.
Alper : Aspavacılar mı illa binebilir motora.
Teyzem : Bilmiyorum onlar daha çok biniyor. Şeyci, pizzacılar.
Alper : Sen şimdi veto ediyon yani ?
Teyzem : yoo istiyosan bin. Banane
Alper : Motorla gezeriz. Sen de binersin. Vızır vızır Eskişehir yolunda.
Teyzem : Ay nasıl rüzgar esiyo nasıl üşütüyo. Kışın hele donuyosun. Kışın binemicen, donacan, yazın sıcakta yanacan tepen yanacak. Takım elbiseyle binemicen. Haftasonu dediğin haftada iki gün ayda sekiz gün. (Al al diyen teyzemden ikna çabaları)
Alper : Ama hobi bu yani pazardan pazara.
Teyzem : Çok pahalı bi hobi. (Haklı =/ )
Alper : Niye canım 5000 lira 10000 lira motor.
Teyzem : Alper ben sana ne dicem. Dün şey dedi kızlardan bi tanesi. Sayıştay’da personel … (Teyzemden konu değiştirme taktikleri)
Sanırım toplumdaki motorcu algısını bu ufak deney üzerinden az biraz sezebildiniz. (Ah bu pizzacılar…) Ben bunları dinledikten sonra bir kez daha bizimkilere başta söylemeyerek ne kadar doğru bir karar aldığımın farkına vardım.
Teyzemin haklı olduğu epey konu var aslında. Evet kesinlikle pahalı bir hobi. Ve günlük kullanım için benim hiçbir zaman tavsiye edebileceğim bir ulaşım aracı değil. Müthiş riskli. Yorgunken, uykusuzken, açken, kafanız kız arkadaşınızda veya kız arkadaşınız olamamış kızdayken kullanmayın. Bu biraz keyif işi arkadaş. Şimdi keyfimi kaçıran konularla devam edelim : Annemlere nasıl söyledim ?
Artık biraz biraz sürmeye başlayınca, ve içimdeki yalan söylemenin – ya da masum adıyla bilgi saklamanın vicdan azabı büyüdükçe artık yeter dedim. Çünkü resmen çift hayat sürmeye başlamıştım. Haftasonları bazen arabayla işyerime gelip üstümü değiştirip, kaskımı eldivenimi alıp motosikletle dolaşıyor, ardından tekrar işyerime dönüp üstümü değiştirip kara şimşek’i orada bırakıp arabayla eve dönüyordum. Bir cumartesi bu gidişata dur demek adına Alper’i, Çağlar Abimi bizle çağırdım. Onlar varken annemlerin tepkilerinin daha yumuşak olacağını düşündüm. Aslında dürüst olmak gerekirse annemlerin ne tepki vereceğine dair en ufak bir fikrim bile yoktu. Öte yandan yakın arkadaşlarım, işyerinde meslektaşlarım, kuzenlerim, hemen herkes ‘Annenlere söyledin mi?’ sorusuyla beni her gün muhattap ettikleri için kafamın içini kemiren bu kurdu artık çıkarıp atma zamanıydı. Öte yandan başka birinden öğrenmeleri ya da durumu anlamaları an meselesiydi. Mesela bir gün Seçgin ile birlikte motora bakmaya gittik, sağını solunu sildik temizledik birlikte. Ben bir tur attım. Ertesi gün annem yanımızda ütü yaparken şöyle bir konuşma geçti.
– Seço, araba yine leş gibi olmuş, her tarafından da peçete, mendil, benzinlik fişi çıkıyor. Artık bi temizle hallet şu işi.
– Abi (sinirli bir şekilde) o mendillerle senin motorunu sildik herhalde!
– (Sessizlik)
– Yani şey, senin arabanın kaputunu kaldırdım, işte arabanın motorunu filan bi temizledim çok pislenmiş.
Eylül sonu, Ekim başlarında bir cumartesi akşamı annemlere söylemek üzere planı yaptım. Planda yanlış olan nokta ise o sabah endoskopiye giriyor olmamdı. Endoskopiyi ise narkoz vererek yaptılar. Narkozdan uyanınca babama ilk söylediğim şey – istemsiz olarak – “Baba akşam size bir sürprizim var” oldu. “Ama çok hoşunuza gitmeyecek”. Babam o kafayla benim ağzımdan epey laf almaya çalıştı. Ama benim bilinçaltım nasıl bir varlıksa bütün numaralara direndi, gak dedi guk demedi. Sırrımı sakladı.
Eve geldik, evde de aynı mevzu devam etti. Annem ısrarla bütün gün tahmin yaptı. En sonunda ben susmaları için “Yeter artık denemeyin, akşama getirince görürsünüz” dedim. Demez olaydım. Babam akşam eve birini tanıştırmaya getireceğimi düşünüp heyecanlandı, traş olmaya gitti, annem akşam acaba ne giysem diye dolandı durdu. En sonunda bu öyle bir şey değil diyip anlatana kadar göbeğim çatladı.
Sonunda gittim motosikleti ODTÜ’den aldım geldim. Balkonun karşı kaldırımına koydum. Baktım babam balkonda sigara içiyor. Ben kaskımı çıkarmadım. Herhalde görüp anlamıştır dedim. Ama heyecandan kafamı kaldıramıyorum. Kapıyı çaldım, annem açtı, ilk tepkisi ‘Ay yok artık!’ oldu. Babam geldi balkondan. ‘O sen miydin?’ dedi. Ardından babamın kafasına soru işaretleri üşüşmeye başladı.
– Oğlum senin ehliyetin yok? Nasıl getirdin bunu buraya?
– Baba sakin ol ehliyet aldım ben.
– Oğlum bunu çalarlar burada. Nereye koyacağız biz bunu ?
– Baba ODTÜ’de bırakıyorum şimdilik. Yine oraya götürürüm.
– Olmaz öyle aşağıdaki depoya indirelim.
– E neyle aldın bunu ne zaman aldın?
Gibi sorular aktı gitti. Ben gizli saklı iş yaptığım için çok içerlediler. Sonra Çağlar Abimler de gelince güldük epey, eğlendik. Annemlerde hala bir şaşkınlık. Annem geçici bir heves olduğunu sandı. Ne kadara aldığımı sordu, (bu arada annem henüz motosikleti görmemişti, ve gördüğü zaman da ‘Ee bu kocamanmış ya!’ diyecekti) ben de 10.000 TL dedim. Annemin gözleri fal taşı gibi açıldı. “Neeeey? Oğlum o ne az biraz daha üzerine koyup araba alırdık o paraya” dedi. Bu tepkileri zaten bekliyordum, haftalarca bu sorular üzerine çalışmış, bütün çıkmış soruları ezberlemiştim. Yazılıdan geçmiş, sözlüde ter dökmüş, ama yine de kazıkçı hocalarla karşılaşmamıştım. Tek problem gönül burukluğu, yalan söylenmiş olmak, tehlikeli olduğunu sezmek ama bir şey diyememekti.
Geçen sene Ekim ayından bu zamana kadar tehlikesiz, sakin, sabahları erkenden, haftasonları yollar boşken sürdüğüm, dikkatli sürdüğüm, eğitimli sürdüğüm, hatta bazen araba gibi sürdüğüm için bana güvenleri biraz yerine geldi. Benim heyecanımı sezen babam da ne bana itiraz edebildi, ne de durumu kabullenebildi. 1 sene olmuş durumda, ve geçen hafta babamdan gelen “Oğlum acaba mahallede mi sürsen? Bakkala giderken filan?” konulu itirazı saymazsak, çok da süper inanılmaz bir tepkiyle karşılaşmadım.
Şöyle söyleyeyim, benim gözlerimdeki ışıltıyı, motosiklet sürdüğüm, Zibidi hissettiğim, özgürlüğü farkettiğim ve kafamı boşaltıp tamamen deşarj olduğum anları gördüler, ben de gözlerindeki onaylamaz, tedirgin tavrı gördüm. İki taraf da birbirini tolere etti, hiçbir şey demedi diyebilirim.
Sonraki yazı : Bir sene boyunca başıma gelen ilginç olaylar. Metin Usta ile motor bakımı. ART Motosiklet Akademisi, güvenli ileri sürüş eğitimi, ve ilk uzun yol tecrübeleri filan falan. İşin zevkli, benim açımdan daha zevkli ama daha az komik kısmı bundan sonra.
Shell’den sonra ilk defa trafiğe çıktığım, Çağlar Abimlerin korumasında Bilkent’e gittiğim akşam. Motosikletin üzerinde yarı-ekipmanlı (bot yok, eldiven dandik) ilk fotoğrafım.
Teknokentte ilk günümüz. İkizler blok hatırası. Henüz motosiklet park yeri yapılmadan öncesi.